Bir toplumu hangi yöne sürmek istiyorsan, o toplumun mayasını çözmek zorundasın. Sosyolojisini, tarihsel reflekslerini, hafıza kodlarını bilmezsen, kurmak istediğin düzen saman alevi gibi söner.
Bütün büyük ideolojik projeler bu hakikati kavramış, işe eğitimden başlamıştır. "Ağaç yaş iken eğilir" sözü, sadece halk arasında değil, ideolojilerin strateji defterinde de yazılıdır.
Bu kuralın en acı deney laboratuvarı ülkemizdir.
Organize terör çetesi İsrail 29 Ekim'de Gazze'ye 91 füze yağdırdı! Çocukların kanı hâlâ sıcak, enkazların dumanı hâlâ göğe yükseliyor. Ve biz, utanmaz bir neşeyle bayram kutluyoruz...
Bu da utanç olarak hanemize kazındı! Ve hızla 10 Kasım anma törenleri için hazırlıklar başlatıldı.
Okullarda göz kamaştırıcı, hatta ayini andıran programlar düzenleniyor. Bayraklar, ışıklar, heykeller, sloganlar...
Yakın geçmişte çocukların Atatürk posterlerine secde ettirildiğini dahi gördük.
İşte bu sahne, aslında Cumhuriyet ideolojisinin en çıplak ikrarıdır. Atatürkçülük, laiklik ve Kemalizm, bir dinin yerine ikame edilen kolektif ritüeller haline gelmiştir.
Vahim ve tehlikeli tarafıysa bütün bu gayretli etkinlikler Kemalizm'in İslam karşıtlığı bilinciyle bir refleks, bir galebe çalma ihtiyacıyla yapılıyor.
Durkheim'ın "kolektif ritüel" tanımına tam uyan bir sosyolojik manzara...
Ortaklaşa icra edilen törenler, aslında bir inancın yerini alıyor.
Bir medeniyetin toplumsal gücü törensel bir Atatürkçülüğe devrediliyor.
Kandil gecelerinde simit dağıtarak bir geceliğine Müslüman rolüne bürünenler de buna teşne oluyor.
Paradoks mu dersiniz, çelişki mi, ikilik mi, dilemma mı... hangi kelimeyi seçerseniz seçin, işin içinden çıkılmaz.
5816'ya rağmen Atatürk'ün İslam'a karşı ideolojik bir silah olarak kullanılmasına kimse itiraz etmiyor. Hukuk, bu noktada bir ironiye dönüşmüş durumda, bir yandan Atatürk'ü koruyor, diğer yandan Müslüman halkın inancına karşı kullanılmasına göz yumuyor.
Taptaze bir hadise...
Özel bir okulda şahsiyetli öğretmenler Mevlid-i Nebi haftasında öğrencilere Çağrı filmi seyrettirmek istiyor. Müdür ayağa kalkıyor, "Olmaz! Bizim okulumuzda Atatürkçü aileler var. Onlara karşı ayıp olur!"
Müdür muhafazakâr çevreden gelen, cuma namazına giden, kendini Müslüman tanımlayan biri... Fakat şahsiyet eksikliği öyle bir noktaya gelmiş ki Atatürkçü ailelerin gölgesinde Peygamberini anlatmaya cesaret edemiyor.
İşte iki yüz yıldır batı ve Kemalizm ideolojisi karşısında içine işlenmiş kompleksin dışavurumu bu.
Nurettin Topçu'nun ifadesiyle muallim, "şahsiyet abidesidir." Oysa bu tablo, şahsiyetin nasıl silindiğini gösteriyor.
Öğretmen şahsiyet aşılaması gerekirken, eksiklik ve korkusunu öğrenciye aktarıyor. Böylece nesiller, refleks Atatürkçülükle şahsiyetsiz Müslümanlık arasında sıkışıyor.
Mesele yalnızca bireysel korku değil, bir sosyolojik kalıptır. Törensel Atatürkçülük, Bourdieu'nün "habitus"una dönüşmüştür. Müslüman yöneticiler bile bu kalıbın dışına çıkmayı tehlike saymaktadır.
Bugün okullarımızda iki tip insan belirginleşmiştir. Bir kesim refleksle Atatürk'ü putlaştırır, diğer kesim kompleksle Müslümanca davranmaktan bile korkar.
İkisi de şahsiyet yoksunluğudur. Böyle bir zeminde gelecek kurulamaz.
Yeni Müslüman olmuş, "Beni İslam'ı araştırmaya yönelten, Gazze'de çocuğunun cansız bedenini taşırken şehit olduğu için şükreden bir annenin videosu oldu" diyen batılı bir doktora, bir büste ya da bir postere secde ettiren bir öğretmen ve secde ettirilen bir çocuk videosunu seyrettirsek ne kadar utanç verici olur değil mi?
Eğitim burada kilit rol oynar.
Yüz yıldır değerlerimizden uzak tutularak gâvurun çağrısına maruz bırakılan eğitim sistemimiz, şahsiyetli nesiller yetiştiremedi. Buna son yirmi yılımız da dahil.
MEB iki yıldır attığı adımlarla doğru yöne işaret ediyor. Ne ile yoğrulursak onunla yoğruluruz. Medeniyet ve inanç ahlakıyla yoğrulmuş bir eğitim sistemi, şahsiyetli nesiller yetiştirir.
Bugün önümüzdeki imtihan nettir.
Eğer eğitimimizi sahih temellere oturtamazsak, şahsiyetini kaybetmiş müdürler ve kompleksli öğretmenlerle daha çok karşılaşacağız.
Şahsiyet kodlarını yeniden merkeze alabilirsek, işte o zaman hem refleksle Atatürk'ü putlaştıranları hem de kompleksle Peygamberini saklayanları tarihin çöplüğüne gönderebiliriz.