Köşe Yazarları ve Köşe Yazıları

Selahaddin E. ÇAKIRGİL

Vicdanlar giderek daha bir galeyana gelirken, Siyonistlerin vampirlikleri de daha bir artıyor

Vicdanlar giderek daha bir galeyana gelirken, Siyonistlerin vampirlikleri de daha bir artıyor

16 Eylül 2025 Salı

Sadece Müslüman olup olmamak söz konusu değil.. Allah'u Teâlâ, bütün insanlara ve hatta diğer canlılara da müşahede edilebileceği gibi, sadece kendi cinslerine ve yavrularına değil, yardıma muhtaç duruma düşen başka canlılara da merhametle yaklaşma özelliği vermiştir..

Nitekim, çeşitli dinlere, farklı ideolojilere bağlı insanların ve hatta nice Yahudilerin, Direniş ve Kararlılık manasına gelen 'Sumûd Hareketi'ne sadece psikolojik destek vermekle yetinmeyip, hiç beklenmedik alanlarda, Siyonist İsrail rejiminin kan dökücülüğüne karşı çıktığı görülüyor..

Birinci Dünya Savaşı devam ederken, Osmanlı devleti henüz yıkılmadan önce 1917'de İngiliz Emperyalizmi kendi Dışişleri Bakanının adını verdiği 'Balfour Program'ını ilan etti. 'Başkalarının topraklarını, diğer başkalarına peşkeş çekmek' eylemi olan program, Yahudiler arasında elbette heyecan uyandıracaktı.. Çünkü, Yahudiler 2 bin yılı aşkın bir zamandır vatansız yaşayan bir topluluk idi.. İlginçtir, o zamanlar, 1935'lerde, ünlü Yahudilerden olan ve nükleer fizikte ilklerden sayılan Albert Einstein (Aynştayn) ile bir diğer ünlü Yahudi olan psikoloji ve psikiyatri alanında o dönemde en büyük hekimlerden biri kabul edilen Sigmund Freud 'bir İsrail devletinin kurulması' düşüncesi etrafında mektuplaşıyorlardı. Freud, Yahudilerin de bir devletinin olması gerektiğine öncelik ve destek verirken; Einstein ise, 'Yahudiler devlet olunca 2 bin yıl devletsiz olmanın ezikliği ve işbilmezliği ile başka devletlerden daha az kan dökmeyeceklerinden endişe ettiğini ve tarih boyunca, en büyük silahlarından biri mazlumiyetleri olan Yahudilerin kendilerini tanıyamayacak bir duruma gelebileceğine' değiniyordu..

Freud, İsrail devletinin kurulduğunu göremeden 1938'de öldü.. Einstein ise 1955'e kadar yaşadı. Öngördüğü üzere, İsrail devletinin daha ilk kuruluş anlarında bile, Filistin'in mazlum ve devletsiz kalan Müslüman halkının 'Deir Yasin' gibi katliamlarla, korkunç kan dökücülükle ve sair zulümlerle karşılaştığını gördü; ama, öyle olsa bile, 'Madem ki devlet kuruldu, artık bu devlete karşı çıkmanın bir manası yok' kanaatiyle sessiz kaldı. Ne yazık ki tahminleri doğru çıkmıştı..

Sonrasında da İsrail rejiminin kurulması ideali için gençliklerinden beri bir çok Siyonist terör örgütünde çalışan, Menahem Begin, İzak Şamir ve Ariel Sharon gibi ünlü Siyonistler de kan dökmekten kaçınmadı. Fakat, Binyamin Netanyahu'nun vampirliğine hiç biri ulaşamadı.. Öyle ki, 1982'de, 15-29 Eylül tarihleri arasında, 'Sabra' ve 'Şetila' kamplarındaki binlerce Filistinli Müslüman, kadın- çocuk, İsrail rejiminin Savunma Bakanı Sharon'un hazırladığı bir entrikayla, Hristiyan falanjistler eliyle, öldürtülmüştü. Ama, o bile unutuldu..

2. Dünya Savaşı'nın galipleri olan Amerika, Rusya, İngiltere ve Fransa, kendi toplumlarında, mel'ûn / lânetli bildikleri ve bu yüzden kendi toplumlarının içinde barındırmak istemedikleri Yahudileri, başka coğrafyalara sürmek istediler. Silahlandırdıkları Siyonist teröristleri Müslüman coğrafyalarının kalbi mesabesinde olan Filistin'e yerleşmeye teşvik ettiler. 1918'den beri tek devlet halindeki gücünü yitirip parça parça olan Müslüman coğrafyasında o zamandan beri süren bu trajedinin, bu zulmün, kısa zamanda bitmesi ise beklenmiyor..

Özellikle de Siyonist Yahudilerin Gazze'de, karşılarında bir devlet ve ordu yokken, son 2 senedir işledikleri ve bütün dünyayı, 'savaş yapıyoruz..' diye kandırıp, soykırım sözcüğüyle bile anlatılamayacak korkunç derecedeki, Adolf Hitler'i bile geride bırakan barbarlıklarının biteceği yok..

Ama, bu korkunç barbarlık, sonunda dünya kamuoyunda beklenmeyen bir derecede aksülamel, bir tepki, meydana getirmiş bulunuyor. Gazze mitinglerindeki feryatlar, insanlığa seslenişler, en derin uykuda olan toplumları, halkları bile harekete geçirmişe benziyor.. Hatta, kendi alanlarında şöhret yapmış, dünyaca meşhur nice Yahudilerin bile 'Bu yapılanların Yahudilikle ilgisi yok..' diye itirazlar geliştirdiklerini görüyoruz.

Nitekim, bu İsrail protestocularının en ünlülerinden biri, Amerikalı, ünlü bir Yahudi sanatçı olan Hannah Einbinder'in, evvelki gün, ünlü bir yarışmayı kazandıktan sonra 'Filistin'e Özgürlük" dedikten sonra, "Filistin hakkında konuşmanın önemli olduğunu düşündüm çünkü bu benim için çok değerli bir konu," diye söze başlaması ve 'Bir Yahudi olarak Yahudileri İsrail devletinden ayırmanın benim görevim olduğunu düşünüyorum" demesi, dünya medyasında geniş yankı meydana getirdi.. Keza, İspanya Başbakanı Pedro Sánchez'in, İsrail'in uluslararası spor müsabakalardan çıkarılmasını istemesi de büyüyen tepkilere örnektir..

Einbinder, Mart ayında İnsan Hakları Kampanyası için düzenlenen bir etkinlikte de, "İsrail hükümetinin Gazze'de 65.000'den fazla Filistinliyi katletmesinden dehşete düştüğünü" söylemişti. "Bu toplu cinayetin Amerikan vergilerimizle finanse edilmesinden utanıyorum ve öfkeleniyorum" demişti.

Daha da ilginç olan ise Einbinder'in bu konuşmasından hemen sonra , 'özgürlük diyarı' Amerika'da birçok TV kanalının onun konuşmasını sansürlemesiydi..

Suriye'nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık'tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii'nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.

Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.