Uluslararası analizler, MİT'in yükselişini genellikle Türkiye'nin jeopolitik hedefleriyle ilişkilendirmektedir. Foreign Affairs dergisindeki bir makale, MİT'in CIA-SVR buluşmasındaki rolünü, Türkiye'nin “stratejik otonomi” politikasının bir yansıması olarak değerlendirmiştir. Bu analiz, MİT'in hem NATO ittifakı içinde hem de Rusya ve Çin gibi aktörlerle diyalog kurabilen bir teşkilat olarak eşsiz bir konumda olduğunu vurgulamaktadır.
Milli İstihbarat Teşkilatı'nın (MİT) son yıllarda küresel bir belirleyici güç haline gelmesi, Türkiye'nin ulusal güvenlik ve dış politika stratejilerinde köklü bir dönüşümün yansımasıdır. MİT'in bu süreçteki değişim, dönüşüm ve gelişimi, yalnızca istihbarat toplama ve analizle sınırlı kalmamış, aynı zamanda teşkilatın proaktif operasyonel kapasitesini, diplomatik arabuluculuk rolünü ve teknolojik altyapısını güçlendirerek küresel bir aktör haline gelmesini sağlamıştır. Özellikle 2010 sonrası dönemde, Hakan Fidan ve İbrahim Kalın liderliğinde MİT, bölgesel ve küresel meselelerde Türkiye'nin çıkarlarını koruyan, strateji üreten ve sahada doğrudan etki yaratan bir kurum olarak öne çıkmıştır.
Soğuk Savaş döneminde, NATO'nun bir üyesi olarak Türkiye'nin Batı ittifakı içindeki konumuna paralel şekilde, MİT'in faaliyetleri genellikle casusluk karşıtı operasyonlar ve komünist tehditlere karşı istihbarat toplama üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak bu dönemde teşkilat, daha çok reaktif bir rol üstlenmiş ve uluslararası alanda sınırlı bir etkiye sahip olmuştur.
2010 sonrası dönem, MİT'in dönüşümünde bir kırılma noktasıdır. Arap Baharı, Suriye İç Savaşı, bölgesel istikrarsızlıklar ve Türkiye'nin dış politikada daha bağımsız bir çizgi izleme çabaları, MİT'in rolünü yeniden tanımlamayı gerektirmiştir. Hakan Fidan'ın 2010'da MİT Müsteşarı olarak atanması, teşkilatın proaktif bir istihbarat örgütüne dönüşüm sürecini başlatmıştır. Fidan döneminde MİT, sadece bilgi toplayan bir kurum olmaktan çıkarak, strateji üreten, sınır ötesi operasyonlar düzenleyen ve Türkiye'nin jeopolitik hedeflerini destekleyen bir aktör haline gelmiştir. Bu dönüşüm, 2023'te İbrahim Kalın'ın MİT Başkanı olarak atanmasıyla daha da ivme kazanmış, teşkilatın küresel diplomasideki rolü güçlenmiştir.
MİT'in uluslararası alandaki stratejik pozisyonu, teşkilatın hem sahada hem de diplomatik masada oynadığı rollerle şekillenmiştir. Özellikle 2022'de Ankara'da gerçekleşen CIA Direktörü William Burns ile Rus SVR Direktörü Sergey Naryshkin buluşması, MİT'in küresel istihbarat sahnesindeki ağırlığını gösteren en çarpıcı örneklerden biridir. Bu toplantı, Rusya-Ukrayna Savaşı'nın gölgesinde, ABD ile Rusya arasındaki gerilimlerin ve nükleer risklerin tartışıldığı kritik bir platform olmuştur. MİT'in bu buluşmaya ev sahipliği yapması, teşkilatın tarafsız bir arabulucu olarak küresel güçler arasında güvenilir bir aktör konumuna yükseldiğini kanıtlamıştır. Uluslararası analizler, bu olayı Türkiye'nin "stratejik arabuluculuk" kapasitesinin bir göstergesi olarak değerlendirmiştir. Örneğin, Foreign Policy dergisindeki bir analiz, MİT'in bu buluşmayı organize etmesini, Türkiye'nin hem NATO üyesi hem de Rusya ile diyalog kurabilen bir ülke olarak eşsiz bir pozisyonda olduğunu göstermiştir.
MİT'in uluslararası stratejik pozisyonunu güçlendiren bir diğer faktör, teşkilatın bölgesel krizlerde oynadığı roldür. Suriye İç Savaşı'nda MİT, yalnızca istihbarat toplamakla yetinmemiş, aynı zamanda savaşın seyrini etkileyen operasyonlar gerçekleştirmiştir. Örneğin, Suriye'deki etkin pozisyon ve yürütülen operasyonlar, MİT'in sahada doğrudan etki yaratma kabiliyetini ortaya koymuş ve teşkilatı Ortadoğu'nun karmaşık güç dengelerinde kilit bir aktör haline getirmiştir. Benzer şekilde, Afrika'da Libya ve Somali gibi ülkelerde yürütülen istihbarat ve operasyonel faaliyetler, MİT'in küresel erişimini genişletmiştir. The Washington Post'ta yer alan bir yorum, MİT'in Afrika'daki faaliyetlerini, Türkiye'nin bu bölgede artan ekonomik ve askeri etkisinin bir uzantısı olarak değerlendirmiştir.
Küresel istihbarat ağındaki etkinlik
MİT'in diplomatik alandaki etkisi, yalnızca arabuluculukla sınırlı değildir. Teşkilat, uluslararası müzakerelerde Türkiye'nin çıkarlarını koruyan bir aktör olarak da öne çıkmıştır. Örneğin, 2024'te gerçekleşen ve İkinci Dünya Savaşı sonrası en büyük esir takası olarak tanımlanan operasyon, MİT'in uluslararası alanda prestijini artırmıştır. Bu operasyon, birden fazla ülkeyi kapsayan karmaşık bir koordinasyon gerektirmiş ve MİT'in küresel istihbarat ağındaki etkinliğini göstermiştir. Uluslararası analizler, bu tür operasyonların MİT'in yalnızca bir istihbarat örgütü değil, aynı zamanda Türkiye'nin dış politikasında stratejik bir araç olduğunu vurgulamaktadır.
MİT'in kontrespiyonaj operasyonları, teşkilatın hem iç hem de dış tehditlere karşı etkinliğini gösteren önemli bir alandır. Özellikle FETÖ, PKK ve DEAŞ gibi örgütlere karşı yürütülen operasyonlar, MİT'in bu alandaki başarısını ortaya koymaktadır. 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra MİT, FETÖ'ye karşı kapsamlı bir mücadele başlatmıştır. Yurt içinde ve yurt dışında FETÖ mensuplarını tespit edip Türkiye'ye getiren MİT, bu süreçte 100'den fazla operasyonu başarıyla gerçekleştirmiştir. Örneğin, 2023'te Kosova, Malezya ve Kenya gibi ülkelerde düzenlenen operasyonlarla FETÖ'nün üst düzey isimleri yakalanmış ve Türkiye'ye iade edilmiştir.
PKK'ya karşı yürütülen operasyonlar da MİT'in kontrespiyonaj kapasitesini gösteren bir diğer önemli alandır. Teşkilat, Irak ve Suriye'de PKK'nın üst düzey yöneticilerine yönelik nokta atışı operasyonlarla örgütün lider kadrosunu zayıflatmıştır. Irak'ta, Suriye'de PKK'nın sözde üst düzey yöneticilerinin tek tek etkisiz hale getirilmesi, MİT'in sınır ötesi kabiliyetlerini ve istihbarat ağının gücünü göstermiştir. Bu operasyonlar, MİT'in insansız hava araçları (S/İHA) ve elektronik istihbarat gibi teknolojik araçlarla desteklenen hassas operasyonlar yürütme kapasitesini de ortaya koymaktadır.
Hibrit tehditler
DEAŞ'a karşı mücadelede ise MİT, sadece 2023 yılında 122 operasyonda 426 kişiyi yakalayarak örgütün Türkiye'deki faaliyetlerini büyük ölçüde engellemiştir. Bu operasyonlar, hem iç güvenlik tehditlerini bertaraf etmiş hem de Türkiye'nin uluslararası alanda terörizme karşı mücadelede lider bir aktör olduğunu göstermiştir. Yakın zamanda, zorlu bir coğrafya olan Afganistan-Pakistan sınırında gerçekleştirilen DEAŞ operasyonu hem rakiplere hem de terör örgütlerine önemli bir mesaj niteliğindedir. MİT'in bu alandaki başarısı, teşkilatın siber istihbarat ve teknik takip kapasitesine yaptığı yatırımlarla desteklenmiştir. DEAŞ'ın iletişim ağlarının izlenmesi ve hücre yapılarının deşifre edilmesi, MİT'in modern hibrit tehditlere karşı hazırlıklı olduğunu kanıtlamıştır.
MİT'in küresel bir güç haline gelmesinde teknolojik ve kurumsal yenilikler kritik bir rol oynamıştır. Teşkilat, siber güvenlik ve elektronik istihbarat (ELINT) alanlarında büyük yatırımlar yapmıştır. Siber tehditlerin artmasıyla birlikte MİT, siber istihbarat birimlerini güçlendirmiş ve hem savunma hem de saldırı kabiliyetlerini geliştirmiştir. Bu, özellikle asimetrik savaş ve hibrit tehditler karşısında MİT'in etkinliğini artırmıştır. Siber alanda FETÖ ve DEAŞ gibi örgütlerin iletişim ağlarını çökertmesi, teşkilatın bu alandaki başarısını göstermektedir.
Kurumsal olarak, 2024'te resmen faaliyete geçen Milli İstihbarat Akademisi, MİT'in profesyonel kapasitesini artırmada önemli bir adımdır. Akademi, istihbaratçıların uzmanlaşmasını sağlayarak teşkilatın küresel rekabetteki yerini güçlendirmiştir. Ayrıca, MİT'in iç yapılanmasında yapılan reformlar, teşkilatın daha esnek ve hızlı karar alabilen bir yapıya kavuşmasını sağlamıştır. Önde gelen istihbarat analistleri, bu reformların MİT'i CIA ve MI6 gibi küresel istihbarat örgütleriyle aynı ligde konumlandırdığını belirtmektedir.
Uluslararası analizler, MİT'in yükselişini genellikle Türkiye'nin jeopolitik hedefleriyle ilişkilendirmektedir. Foreign Affairs dergisindeki bir makale, MİT'in CIA-SVR buluşmasındaki rolünü, Türkiye'nin "stratejik otonomi" politikasının bir yansıması olarak değerlendirmiştir. Bu analiz, MİT'in hem NATO ittifakı içinde hem de Rusya ve Çin gibi aktörlerle diyalog kurabilen bir teşkilat olarak eşsiz bir konumda olduğunu vurgulamaktadır. Bazı Batılı analistler, MİT'in agresif operasyonel taktikleri ve her alandaki etkin istihbari faaliyetleri nedeniyle -kendi ulusal çıkarları adına- kaygılarını dile getirmektedir.
Bununla birlikte, MİT'in arabuluculuk rolleri, uluslararası alanda geniş çapta takdir toplamaktadır. Al-Monitor'da yer alan bir analiz, MİT'in CIA-SVR buluşmasını organize etmesini, Türkiye'nin küresel diplomasideki rolünü güçlendiren bir adım olarak görmüştür. Ayrıca, MİT'in Afrika'daki faaliyetleri, Türkiye'nin bu bölgedeki ekonomik ve askeri etkisini artırma stratejisinin bir parçası olarak değerlendirilmektedir. Bazı Rus analistler ise MİT'in bağımsız hareket kabiliyetini, Türkiye'nin NATO içindeki konumunu yeniden tanımlama çabasının bir göstergesi olarak görmektedir. The Guardian'da yayımlanan bir makale, MİT'in bölgedeki faaliyetlerini, Türkiye'nin bölgesel hegemonya arayışının bir parçası olarak değerlendirmiştir. Ayrıca, MİT'in bağımsız hareket kabiliyeti, NATO ittifakı içinde bazı gerilimlere neden olmuştur. Batılı müttefikler, MİT'in Rusya ve Çin gibi aktörlerle yakın iş birliğini, ittifakın ortak çıkarlarına aykırı olarak görebilmektedir. Ancak, Türkiye'nin jeopolitik konumu ve MİT'in arabuluculuk kapasitesi, bu gerilimleri dengelemiştir.
MİT, 2010 sonrası dönemde gerçekleştirdiği yapısal, teknolojik ve stratejik dönüşümle, küresel bir belirleyici güç haline gelmiştir. MİT, bu dinamiklerle, 21. yüzyılın karmaşık güvenlik ortamında Türkiye'nin çıkarlarını korumaya devam etmektedir.