İstanbul’da neden Karagöz Müzesi yok?
11/22/2019 6:37:00 PM - Güncelleme: 11/22/2019 6:37:00 PM

Doğrusu bizim neslin çocukluğu Karagöz’ün pek itibarlı zamanına denk gelmemiştir. Tek kanallı yıllarda, mecburi istikamet TRT iken, Ramazan’dan Ramazan’a görürdük onu. Perdede değil, ekranda! Ne yaparsınız, televizyon çocuğu olmak bunu gerektiriyordu. Her şeyi, ama her şeyi gölgenin bile gölgesinden, aslından değil camın arkasından tecrübe ediyorduk. Eh, bu da bir şeydir, en azından varlığından haberimiz oldu. Derken yıllar ve işler hızla aktı. Tuhaftır, teknoloji de orijinale dönüş de benzer ilgiye mazhar şimdilerde. Artık inter-aktif programlar, filmler, animasyonlar, sanal oyunlar da var, perdeyi kurup buyurun temaşaya diyen Karagöz ustaları da… Evet, aradaki sarsıntılardan, unutuluştan sonra bugünlerde daha iyi bir noktaya doğru ilerliyor Türkiye’de gölge oyunu, Karagöz oynatıcılığı. Artık Türkiye’nin dört yanında festivalleri, günleri var. Mesela bu aralar durakları İstanbul. Karagöz Festivali günlerinde, heyecanın tam ortasında, Karagöz Derneği Başkanı Enis Ergün ile buluştuk. Hayal perdesinin önüne ardına baktık. Katılın bize, seveceksiniz…

Kurdu perdeyi, eyledi mekân Varalım, meraklısına haber verelim hemân…

Kimdir Enis Ergün? 

Önce sizi tanıyalım? 

Karagöz Derneği başkanıyım. Tabii dernek başkanı olmanın ötesinde her zaman öncelikle sanatçıyım. Perdenin arkasına geçip çocuklarla buluşmanın tarifi mümkün değil. Siz bir çocuğu mutlu etmek için hazırlanmışsınız, o çocuk da kahkahalarla sizi izliyor. O anın karşılığını olamaz. Kalpten kalbe bir yolculuk yapıyorsunuz. Bu açıdan Karagöz sanatçısı olmak daha önemli benim için.

Nasıl Karagöz sanatçısı olunur? 

Ustalarımızın anılarında aktardığına göre ya biraz tesadüflerle ya da çocukluğunda seyredip etkilenip, sonra gördüklerini hayata geçirmeye çalışmalarıyla oluyormuş. Karagöz sanatçılarının da kendilerini bugünün şartlarında daha donanımlı hale getirmesi gerekiyor. Ama bu, şu bölümden mezun olup yapılabilir diye bir şey değil. Bir usta-çırak ilişkisi içinde olmanız gerekiyor. Bir usta seçeceksiniz, o da sizi seçecek ve onunla yol alacaksınız. Karagöz sanatçısı tek başına bir tiyatro kurabilir; tüm karakterleri siz tasarlıyorsunuz. Bir Karagöz sanatçısının çizim yapabiliyor olması lâzım. Müzik, edebiyat, seslendirme, el becerisi, hepsi olmalı. Göz korkutmayayım ama pek çok alanda donanımlı olunması gerekiyor.

Siz nasıl geçtiniz bu aşamalardan?

Gösteri Sanatları Merkezi’nde öğrenciyken bir ders konulmuştu; “Geleneksel Türk Tiyatrosu”. Orta oyunu, köy seyirlikleri, meddah, ardından kukla ve Karagöz de dersimizin içerisindeydi. Mezun olacağım sene hocamın tiyatrosunda oyunculuk yapmaya başladım. Öyle bir eğitim sürecinden geçtim ki provalar atölye her şey iç içe. Sonrasında orta oyunu var dediler. Ustam şu kuklanın şu elini zımparala dedi…

Tuzak kurmuşlar size?

Sonradan öğrendiğim şu; sadece siz işi, ustayı bulmuyorsunuz, iş ve usta da sizi buluyor. O anda seçilmişsin ki usta sana o işleri söylüyor. Çünkü normalde gösterilmez çok fazla. Bilgi rastgele paylaşılmaz. Usta bir şey görmüş bizde, bir şeyleri emanet etmeye başlamış.

Sadece bir meslekten bahsetmiyorsunuz bir terbiyeden ve dönüşüm sürecinden bahsediyorsunuz sanki…

Kesinlikle. Mesela ustanın yanında -biz ‘yardak’ deriz- yardımcı olarak bir kültür merkezine gidersiniz. Kapısında güvenlik görevlisi ile selamlaşmasını görürsün, sonra salondaki teknik görevli ile konuşur, kültür merkezinin müdürü ile konuşur. İnsanlarla nasıl konuşulur, nasıl hitap edilir izlersiniz. Tüm bu terbiyeyi görüyorsunuz ustanın yanında. O anlamda sadece sanat öğretmiyor usta size, 360 derece yaşamayı öğretiyor.

Dernek ihtiyacı nereden çıktı?

Karagöz perdesine arkasında olmayı çok seviyorum ama Karagöz ile ilgili yapılması gereken çok fazla şey var. Mesela neden bugün hâlâ bir Karagöz müzemiz yok İstanbul’da? Kültür Bakanlığımızın yaklaşık 1500 adet tasvirden oluşan bir koleksiyonu var. 18. yüzyıldan günümüze kadar gelmiş olan bu tasvirlerin sürekli olarak çocuklarla, gençlerle, turistlerle buluşabilir bir mekânda olması gerek. Dernek kurulduktan üç ay sonra ilk festivalimizi yaptık. Bu yıl da üçüncüsünü yapıyoruz. 

Karagöz sadece bir sahne gösterisi ya da perde oyunu mu?

Tabii ki değil. Her alanda kullanılabilir bir sanat. Üniversitelerin okul öncesi eğitim bölümü öğrencileri ile çalışıyoruz. Kukla ve Karagöz yapmayı, oynatmayı öğrettik. Projenin sonunda da İstanbul’da Beykoz’un köylerindeki çocuklar kendileri Karagöz ve kukla oynattılar. Bu çocuklar ileride Karagözcü olmayacak ama belki öğretmen olup çocuklarına Karagöz’ü anlatacaklar.

Karagöz bize neden lâzım? Bugüne gelmese ne kaybederiz?

Toplum sesini kaybeder. Karagöz bugün çocuk eğlencesi olarak algılanıyor ama geçmişte böyle değil. Son 5-10 yıldır artık Karagöz sanatçıları yetişkinlere yönelik de oynamaya başladılar yine. Yetişkine oynamanın önemi, o anda duyduğu, düşündüğü, söylemek istediği ne ise o perdede hayat bulmasından geliyor. Hayatın bütün renkleri yansır perdeye; etnik kimlikler, dini kimlikler. Gelenekte bu vardır. Bugün de olmalıdır. Rahmetli Orhan ustamızın bir sözü vardı; “Bir oyuna giderken, bir rögar kapağı yolda açıksa ve etrafında bir güvenlik çemberi yoksa, Karagözcü o gün o perdede bunu anlatır.” Karagöz’ü izlediğiniz zaman gerçekten aileden biri gibi olduğunu görürsünüz. Mesajları üstten bakışla değildir. Masaya oturup da karşılıklı çay içebileceğiniz, muhabbet edebileceğiniz birisidir Karagöz. Tamamıyla bizden kodlarla bezenmiş karakterler, ithal edilmemiş.

Kodları yerli diyorsunuz. Ama hep bir tartışma var gölge oyunu etrafında, anavatanı neresi mesela? 

Karagöz’ün popüler anlamdaki tartışması Türkiye’ye mi Yunanistan’a mı ait olduğu sorusu üzerinden gelişiyor. Ama akademik çevrede Karagöz’ün Mısır’dan mı yoksa Çin’den mi geldiği tartışılıyor. Bizim ilişkilerimizde kültürel geçirgenlik çok fazla olmuş. Bana kalırsa Orta Asya’daki belki Karagöz formunda değildi. Bu teknik zaman içinde bu topraklara geldi ve burada yüzyıllar içinde kendi formu oturdu diye düşünüyorum. Sadece gölge oyunu demek de doğru değil. Bu projeksiyon tiyatrosu gibi, yani bugünkü sinemanın atası diyebiliriz. Bugün sinema veya televizyondaki bazı aplikasyonlarla inter-aktif hale getiriliyor, hikâye şöyle mi devam etsin böyle mi devam etsin diye… Karagöz oyunu bunu yüzyıllardır yapıyor. Karagöz’ü perdenin dışına çıkartmak gibi bir sıkıntı var. Özellikle Ramazanlarda bu daha fazla oluyor. Ben mesleğe başladığımda hiç böyle bir şey yoktu.

"Karagöz’ü izlediğiniz zaman gerçekten aileden biri olduğunu görürsünüz. Mesajları üstten bakışla değildir. Masaya oturup da muhabbet edebileceğiniz birisidir Karagöz."

Yeni hikayeler anlatılmalı

Karagöz kostümle perdenin önüne çıkamaz mı?

Bu benim de, Kültür Bakanlığı›nın da, UNESCO’nun da karşı çıktığı bir şey. Bunun kostümlüsü  sahnedeki orta oyunudur. Kavuklu ile pîşekâr ve diğer karakterlerle bu ihtiyaç sahnede karşılanıyor. Özellikle son 5 yılda seyircide şöyle bir şey olmaya başladı; bir yere gittiğiniz zaman sakallı olana bakıp Karagöz’ü bulmaya çalışıyorlar. Hanginiz Karagöz hanginiz Hacivat diye soruyorlar. Perdeyi anlattığınız zaman da diyorlar ki “A.. perdede de mi var?” Bu çok tehlikeli bir şey. Biraz önce bahsettiğimiz gelenekte kesinti, yozlaşma var ya… Karagöz’ün kostümünü değiştirmek, yeni hikâyeler eklemek yozlaşma değildir. Asıl Karagöz’ü perdenin önüne çıkarmak, perdeyi unutturmak, yozlaşmanın ötesinde bir ihanettir. Dünyanın başka yerlerinde de gölge oyunu var. Hiçbiri böyle bir şey yapmıyor, kendi kültürüne ihanet etmiyor.

Çocuklara seslenmek dünyanın en keyifli işi

İşinizin en zor tarafı nedir?

Perdeyi kurup, oyunu başlatıncaya kadar geçen zaman en zoru. Bir yerlere gidiyorsunuz, derdinizi anlatıyorsunuz. Karagöz’ün neden önemli olduğunu, neden hayatımızda olması gerektiğini anlatıp ikna etmeye çalışıyorsunuz. Aslında belki bunun tersinin olması lâzım, birilerinin bizi arayıp çağırıyor olması gerekir. Yoksa o perde kurulup da çocuklara seslenmeye başladığımız an, dünyanın en keyifli yerinde en keyifli zamanı yaşamış oluyoruz. Abarttığımı düşünebilirsiniz. Dünyada başka hiçbir meslekte bu lezzetin olduğunu zannetmiyorum. Çünkü seyircimle yan yana, alışveriş halindeyim. Üstelik çocuk seyirci hiç de sahtekâr değildir; o anda beğenmiyorsa hiçbir çocuğu orada tutamazsınız. Çok iddialı bir söz söyleyeceğim. İyi bir Karagöz oynatıcısının oyununa götürün çocuğu. Bu oyunu izlesin bir çocuk, ardından bir animasyon filmine götürün. Ertesi gün çocuğa sorun hangisini tekrar görmek istediğini. Yüzde 100 iddialıyım, Karagöze gelmek isteyecek!  

Suriye'nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık'tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii'nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.

Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.