Türkiye, yeniden "barış siyaseti"nin ağırlık merkezi haline geliyor. Beka, işgal, kurtuluş, iç ve düş düşmanlar gibi kelimelerden oluşan "savaş halinden" çıkışın önemli pratiklerini yaşıyoruz. Güvenlikçi siyasete kategorik olarak bağlanmak yerine daha pragmatik davranan bir siyasetle karşılaşıyoruz. Bu nedenle "çatışma halinden" "barış haline" yöneliyoruz. Akıl siyaseti de doğru siyasette budur.
Türkiye siyasetini "savaş hali siyaseti" ve "barışa geçme siyaseti" diye de okuyabiliriz. Birinci Meclisin feshi ile savaş hali siyaseti başlar. Otoriter tek parti rejimi muhalefete, gazetecilere, basına, dini sosyal gruplara ve kurumlara topyekûn savaş başlatır. "İç düşman" doktrini ile hareket edilir. "Beyaz bandıralı liberaller", "kızıl bayraklı moskoflar" ve "yeşil bayraklı mürteciler" üç ana iç düşmandır. Askeri ideolojiyle mesele "işgal ve kurtuluş"tur. Dış düşman işgalinden çıktık şimdi sıra iç düşman işgalinden kurtuluş zamanı gelmiştir. Her zaman "işgal ve kurtuluş" dikotomisi hareket noktası olmuştur.
Demokrasiye geçme çabaları ile "barışa geçme siyaseti" devreye geçmiştir. Demokrat Parti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi ve Ak Parti. Her darbe ile ilan edilen "savaş hali siyasetinden" çıkış teşebbüsleridir. 28 Şubat da Refah Partisi, dindarlar, İslamcılar ve başörtülülere karşı "savaş siyaseti" uygulamaya geçmiştir. Bu nedenle savaş yöntemleri en etkili biçimde darbe ile uygulanmıştır. Hapis, tutuklama, işkence, fişleme, damgalama, medya ile savaş siyasetini meşrulaştırma gibi pratikler yaşanmıştır. Toplumun belli bir kesimi tam manasıyla savaş siyaseti ile kuşatılmış.
AK Parti iktidarı, yeniden barış siyasetine geçme gayretidir. Demokratik açılımlar, başörtü ve dini özgürlükler, gayri Müslim vakıfların iadesi, Kürtçe yayın ve dilin özgürleşmesi, alevi açılımları... FETÖ darbe girişimi, Arap Baharı iler gelen kuşatmalar Türkiye'yi bu süreçte yavaşlatmış ve reformları durdurmuştur.
Türkiye yeniden barış siyasetine yöneliyor. Bahçelinin Terörsüz Türkiye projesini başlatması bunun en önemli iç ayaklarından biri. Cumhur İttifakı, yeniden barış siyasetine yönelme çabasına girmiş. Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2012 tarihinden beri mesafeli olduğu DEM siyasal çizgisi ile yeniden görüşmüştür. PKK, kendini feshettiği açıklamasını yapmıştır. 47 yıldır terör estiren ve güvenlikçi siyasetten yana olan tez ve kadroları besleyen çok temel gerekçe ortadan kaybolmaya başlamıştır.
Erdoğan liderliği yeniden pragmatik bir gerçeklikle iç barış siyasetine yönelmektedir. İç düşman ve dış düşman siyasetinin dışına çıkan atraksiyonlarda bulunmaktadır. Kayyum atamalarının istisnai hale gelmesi ile ilgili yaptığı konuşma da bunu göstermektedir. Olağanüstü şartlarda alınan kararlardan vazgeçilmektedir.
Türkiye "dış düşman" kategorisini de aşan ve barış siyasetini öne çıkaran adımlar atıyor. Bu konuda iki alanda çok belirgin adımlar atılıyor. Birincisi Ukrayna ve Rusya çatışmalarını durdurma teşebbüssüdür. Ankara ve İstanbul' yapılan barış görüşmeleridir. Moskova ve Kiev bu konuda Türkiye'ye güveniyorlar. İkincisi ise Suriye ile ilgili. Parçalanmış, büyük iç savaşlar yaşamış ve savaş halini en berbat biçimde tecrübe etmiş bir ülkede Türkiye barış siyasetinin inşası için elinden geleni yapıyor. Çok yönlü çalışmalarda bulunuyor.
Savaş siyaseti halinden barış siyaseti haline geçmek hem refah hem de mutluluk için gerekli. Salt güvenlik insanı mutlu etmez. Güvenlik barış, huzur, özgürlüklerin korunması için olursa anlamlı olur. Türkiye artık tamamen darbelerle üst seviyeye çıkan savaşçı siyasetlerden çıkarak sivil anayasa ile barışa dayalı siyaseti taçlandırması gerekir. Gidişat buna doğrudur. Umut, refah ve mutluluk da buradadır. Esiri olduğumuz iç ve dış düşman korkusunu da ancak bu şekilde mezara gömebiliriz.