Üstad Necip Fazıl Kısakürek "Gençliğe Hitabe"sine, "Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik..." diye başlar.
Hitabenin ikinci satırında Üstad istediği gençliği tanımlar: "Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...
Üstad'ın "Gençliğe Hitabe"si yarım asırdır Müslüman Anadolu'nun dilinde. Tabii ki sadece dilde olması yetmiyor. "Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün dâvacısı bir gençlik..." yetiştirebilmek gayesiyle bir ömür yaşamak gerekiyor.
Son zamanlarda gençlerle ilgilenmek onlara internet paketi vermek, burs sağlamak gibi maddi sebeplere bağlandı. Bu bağ kuvvetli bir bağ değil; internet paketi bitti mi bağlantı kopar!..
Gençliğe yapılan kuru övgülerin de bir anlamı olmadığı gibi gençlere de bir faydası yok. Gence şahsiyet kazandıracak bir fikri aşılamayız. Bakınız Üstad ne diyor: "Ona, genç adamın baş hassası olarak ıstırabı telkin ederiz, en acı üslûpla... Fakat kapısında dilenmeyiz. Çünkü, biz, gencin, lekesiz bir ciğer gibi içini dolduracak kanın terkibini bilenlerdeniz. O, sonsuz hayat kanıdır ve imanın cevheridir... Genç, hem dâvamızın geçiş yolu, hem de emanetçimizdir. Doğrudan doğruya ruhuna iman doldurmakla mükellef olduğumuz büyük enerji deposu..."
Günümüzün tâbiriyle "gençliği yakalamak" için onların nefsine hitap etmek beyhude bir çabadır; oyunla oynaşla ancak nefisler azar dava şuurunda gençlik yetiştirilemez.
Üstad'ın gençliğe telkini/teklifi neydi: "Ona, genç adamın baş hassası olarak ıstırabı telkin ederiz, en acı üslûpla..."
Ve devamında da "Fakat kapısında dilenmeyiz." diyor.
"Gençliği yakalamak" adına şekilden şekile girmeye gerek yok. Şekilden şekile girerek "gençli yakalamak" yerine gençlerin gözünde komik duruma düşmek de var.
Üstad gençlik bahsinde "Ruh tazeliğinden" bahseder: "Gençlik, sade madde tazeliğinden ibaret değil... Madde tazeliği!.. Madde ve ruh tazeliği bir arada... Madde tazeliği ruh tazeliğinden uzak kaldı mı, genç adam bir posadan ibaret kalır. O zaman, meydana sıpa gibi bir şey çıkar. Madde tazeliği ve ruh adalesi... Bu kelime bizim ölçülerimizden biridir. Ruh adalesi... Ruh adalesi pörsümüş insan, genç olsun, ihtiyar olsun, bir lâşeden ibarettir. En güçlü hayat adalesi, ruh adalesidir. Bunlar bir arada olacak... İşte gençlik!.. Madde adalesi pörsümüş olsa da ruh adalesi yerinde oldukça, gençlik devamdadır. Bunu ifade eden ne muhteşem ihtiyarlar var tarihte..."
"Gençlik yaş işi değil ruh işidir" diyen Üstad Müslümanlar'ın son nefesine kadar genç kalmak zorunda olduğunu ihtar eder: "İhtiyarlık, insanda, madde adalesi ile beraber ruh adalesinin pörsüyüşü tablosudur. İhtiyarlık ne feci bir şey! Yaşa da bakmaz; genç ihtiyarlar vardır, ihtiyar gençler vardır."
Yukarıda bahsetmiştim, "gençliği yakalamak" için onların nefsine hitap etmek beyhude bir çabadır, diye. Nefslerine mahkum olanlardır "genç ihtiyarlar"! "Gençliği yakalamak" adına yaptığımız faaliyetler "genç ihtiyarlar"ın yetişmesine sebep oluyorsa, eyvah ki eyvah!
Gençliğin nefsine hitap edecek değil nefsini ezecek faaliyetlerle ancak dava şuurunda her yaştan genç yetiştirebiliriz.
Nasıl bir gençlik mi?
Üstad ölçüyü vermiş: "Tek cümleyle, Allah'ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin alemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik..."
Yapacağımız faaliyetler de bu ölçüye göre olmalı.