İnsanın dünyada olup bitenlere ilgisiz kalması, mazlumlara yardım elini uzatmaması mümkün değildir. Özellikle evrensel bir dinin mensubu Müslümanların, çevrelerinde olup bitenlere bigane kalmaları düşünülemez. Bunun yanında bütün insanlarda olduğu gibi Müslümanların da ayrıca kendi içlerine yönelmeleri aynı şeklide varoluşsal bir gerekliliktir. Her bakımdan iç ve dış dengesi diyebiliriz buna. Mevlana bunu pergel metaforuyla anlatır. Bir tarafı sabit, bir tarafı ise alemi gezen pergel. Dış düşmana karşı verilen bir savaştan dönerlerken peygamberimiz (s.a.v) arkadaşlarına "büyük cihaddan küçük cihada dönüyoruz" buyururken bu dengeye dikkat çekiyor.
Günümüz Müslümanlarında bu bağlamda bir sorun var ne yazık ki. Özellikle dış mağduriyetlerle yoğun bir şekilde ilgilenirlerken, içeride hiç sorun yokmuş gibi bigane kalabiliyorlar. Mevlana'nın metaforundaki pergelin bir ayağı eksik yani. Ya da peygamberimizin hadisinde işaret ettiği "büyük cihad" kimsenin aklına gelmiyor. Müslümanlığın en önemli vasfı olan denge bozulmuş anlayacağınız. Kim bilir, belki de dış mağduriyetlerle ilgilenmek daha külfetsiz olduğu için. "Neme lazım, şucu bucu diye damgalanabilirim" diye düşünülüyor da olabilir
Şunu anlatmak istiyorum: Malumunuz, ülkemizde "Terörsüz Türkiye" olarak tanımlanan bir gündem var. Yine bildiğiniz gibi yüzyılı aşkın bir süredir kanayan bir yaranın tedavi edilmesine ilişkin güçlü bir ihtimal belirmiş. Kanayan yara derken mecazi bir ifade kullanmıyorum, gerçekten kanayan bir yara. Yüzbinleri bulan insanın kıpkızıl kanı döküldü bu topraklara. Böyle iken hem küçük cihaddan hem de büyük cihaddan sorumlu olan Müslümanların bu meseleye ilişkin en küçük bir refleks göstermemeleri insanı derin düşüncelere sevk ediyor. Saymaya kalksam bu satırlara sığmayacak zulümler, mağduriyetler, katliamlar, sürgünler, idamlar yaşanmamış gibi ilgisiz durmaları endişe vericidir. Müslümanlık bu memleketin harcıdır, Müslümanlar da bu milletin omurgasını oluşturuyorlar. Böyle iken Müslümanların kendilerini her bakımdan ilgilendiren böylesine büyük bir mesele hakkında ses çıkarmaması, başka diğer kesimlerden daha ziyade düşündürücüdür, endişe vericidir. İnsanı memleketin geleceği hakkında derin kaygılara sevk edicidir. Öte yandan yaranın kanamaya devam etmesi için ellerinden geleni esirgemeyen, memleketin hayrını düşünmeyen taraflar da var.
Bildiğiniz gibi geçen senenin ekim ayında MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu meselenin çözümü yolunda son derece önemli bir çağrı yaptı. Bu çağrı büyük bir makes buldu. İmralı adasında tutuklu bulunan Abdullah Öcalan da bu çağrıya uyarak örgütüne silahları bırakması ve kendini feshetme kararı alması çağrısında bulundu ve örgüt de kongresini toplayarak bu çağrıya uyacağını duyurdu. Memleketimizin bu sorunla ilgili olarak yitirdiği maddi ve manevi değerleri dikkate aldığımızda büyük bir hadise ile karşı karşıya olduğumuz muhakkak. Nitekim bu bağlamda gerek devlet tarafında gerekse örgüt ve bileşenleri tarafında çeşitli görüşler, talepler, beklentiler dile getiriliyor. Devletin bu hususta güvenliği önceleyeceğini söylemek için kahin olmaya gerek yok. Örgütün ve bileşenlerinin de kendi dünya görüşleri çerçevesinde bazı söylemleri kabul ettirmeye çalışmaları da gözlemleniyor. Bir elin parmaklarını geçmeyen birkaç kişiyi dışarıda tutarsak ne yazık ki ülkenin omurgasını oluşturan Müslüman cemaatlerden henüz bu konuya dair bir çağrı duyulmadı, bir öneri yapılmadı, bir proje sunulmadı. Arakan'la, Filistin'le ilgilenmek, Afrika'da açlık çeken insanların yardımına koşmak boynumuzun borcudur. Bu sorumluluğumuzu savsaklayamayız. Ama kendi içimizde gündeme gelen ve olumlu neticelenmesi için güçlü bir irade ortaya konan "Terörsüz Türkiye" bağlamında bir çare bulmak, çare arayanlara lojistik destek sunmak, ülkemizi cayır cayır yakan bu yangına bir su dökmek, su dökenlere omuz vermek de Müslümanlığımızın bir gereğidir.
"Bu sorun Müslümanlardan kaynaklanmıyor, bu sorunu çıkaranlar batıcılardır, dolayısıyla bizi ilgilendirmiyor" deme lüksümüz yok. Çünkü bembeyaz batıcıların tuzu kuru, onların canı değil bizimki yanıyor, bizim kanımız akıyor, bizim değerlerimiz yozlaşıyor. Mesele ciddi muhteremler.