Köşe Yazarları ve Köşe Yazıları

Vahdettin İNCE

Şu Mealleri ne yapmalı, yakmalı mı yasaklamalı mı?

Şu Mealleri ne yapmalı, yakmalı mı yasaklamalı mı?

02 Haziran 2025 Pazartesi

İnsan, kimisi doğuştan, kimisi sonradan edindikleri olmak üzere birden fazla kimliğe sahiptir. Bu kimliklerin her biri itibariyle farklı anlamlar ifade eder. Birey olarak, aile içinde, kavim-kabilesi arasında, milleti, ümmeti çerçevesinde, insanlık ailesi bağlamında bir anlamı vardır. Bunlar da birbirlerinden farklı olurlar. Bir kategoride mesela uzun boylu iken, bir diğerinde cesur, başkasında, zeki, ötekisinde ağırbaşlı, berikisinde erdemli olarak öne çıkar. Bu yüzden insana yönelik bir tanımlama bu farklı kategorilerdeki bütün yansımalarını ihata etmek durumundadır. Sadece biri veya ikisi esas alınarak yapılan bir anlamlandırma doğru olsa da tamam olmaz.

Kur'an ayetleri de öyle. Bir ayet tek başına, içinde yer aldığı ayetler grubunda, bulunduğu surede, aynı konuya yönelik başka ayetler arasında, Mekkî ve Medenî olması hasebiyle ve dahi Kur'an'ın bütünü içinde olmak üzere farklı anlamlar ifade eder. Dolayısıyla bir ayete yönelik anlamlandırmada bu kategorilerin tamamı gözetilmeden, bir veya iki çerçeve baz alınırsa eksik olur. O yüzden genel itibariyle İslam alimleri, bütünsel bir anlamlandırmaya imkan vermesi nedeniyle tefsir çalışmalarını onaylayıp teşvik ederken, sadece bir, bilemedin iki bağlamı esas alması kaçınılmaz olan meal çalışmalarını pek onaylamamışlar.

Müslümanların bu hassasiyetini bilmeyen ya da bildiği halde bilinçli olarak, onların, özü itibariyle yetersiz olan Kur'an'ın (haşa) bu eksikliğinin Arapça bilmeyenlerin farkına varmaması için Kur'an'ın faraza Türkçeye tercüme edilmesine karşı çıktıklarını iddia edegelmişlerdir. Nitekim Cumhuriyetin ilk yıllarında, İslam'ın bütün değerlerini, bin yıllar içinde oluşmuş hayatî öneme sahip kurumlarını ortadan kaldıran tek parti rejimi meal çalışmalarını teşvik edici bir tutum takınmıştır. Bu teşvikin gerisinde Müslümanca bir hassasiyetin yatmadığını takdir edersiniz. Maksat, "Kur'an'ı yüceltmenizin sebebi, ne dediğini bilmemenizdir, eğer biliyor olsaydınız, bu kadar da yüceltilecek bir söz olmadığını görürdünüz" mesajını vermekti. Neticede bu maksatla birçok meal (Tanrı buyruğu) yazıldı. Tabi bazı Müslümanlar da art niyetlilerin çabalarının oluşturduğu tehlikeyi fark ederek "Allah kelamı"ının mealini yazdılar. Sonunda art niyetli mealler ayrık otu gibi ayıklanırken samimi Müslümanların çalışmaları (yukarıda işaret ettiğimiz yetersizlikleri barındırmalarına rağmen) hala itibar görmeye devam ediyor.

Bildiğiniz gibi toprak her şeyi kabul eder, temizi de kirliyi de. Ama içinde belli bir arındırmadan geçirdikten sonra insanlara ve diğer canlılara yararlı şeylere dönüştürerek geri gönderir. Bu arada ayrık otları da biter doğal olarak. İnsanlar da onları tanırlar ve köklerinden tutup yerlerinden sökerek mezbelelere aktarırlar. Sosyolojinin de böyle bir etkisi var. Herkes bir şeyler söyler, yalan yanlış iddialar ortaya atar, fikirler üretir ve sosyal hayat da tıpkı toprak gibi onları ayıklar ve insanlara faydası olanları öne çıkarır. Ayrık otu gibi biten aykırı fikirleri de alimler ayıklayarak bertaraf ederler. Derler ki: Bir Yahudi, Harun Reşid'e, peygamberinizin hadislerinin arasına birçok uydurma hadis kattık, artık onları fark edemezsiniz, der. Bunun üzerine Harun Reşid, arasına beyaz taşlar serpiştirilmiş bir miktar pirinci yere serper ve iki horoz getirtir. Horozlar bütün pirinci ayıklarken beyaz taşları geride bırakırlar. Harun Reşid, bu ümmetin alimleri beyaz taşı pirinçten ayıklayacak ferasete sahiptirler diyerek adamı yanından kovar. Resulullah (s.a.v) toplumun (alimlerin) bu isabetli ayrıştırıcı gücüne şöyle işaret etmiştir: "Şu Medine demirci körüğü gibidir; demirin hasını ve hamını birbirinden ayırır".

İbn Haldun, "içtihad kapısını kapatanlar alimler değil, ümmettir" der. İçtihad bağlamında ihtiyaca cevap verecek kıvama ulaştıktan sonra ümmet, isabetli de olsa artık yapılan içtihatlara itibar etmemiştir, der ve buna tamamen ehlisünnet çerçevesinde şekillenen Davud Zahirî ile Süfyan Sevrî'nin içtihatlarının toplum arasında taraftar bulmamasını gösterir.

Mealcilere kıymayın, onları horozların ferasetine havale edin.

Suriye'nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık'tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii'nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.

Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.