Zelensky'nin Oval Ofis'te maruz kaldığı aşağılayıcı muamele yaşanmadan önce bile, ABD'nin BM'de Rusya ile birlikte oy kullanması Avrupa için çalan alarm zillerini çoktan harekete geçirmişti. JD Vance'in Şubat ayında Münih'te yaptığı konuşma, Avrupa'nın liberal demokrasilerini Rusya'dan korumanın gerekliliğini sorgulamasıyla, Avrupa'nın karşı karşıya olduğu güvenlik tehdidinin boyutlarını gözler önüne serdi.
Avrupa'nın savunma kapasitesini ABD'ye bağımlı olmadan güçlendirme çabası, tarihsel olarak Soğuk Savaş dönemine kadar uzanıyor. Bu dönemde, Avrupa ülkeleri savunmalarını büyük ölçüde NATO ve dolayısıyla ABD'nin askeri gücüne dayandırmışlardı. Ancak zamanla, kıtanın kendi güvenlik ve savunma stratejilerini geliştirme arayışı farklı girişimlerle kendini gösterdi. Bugün Avrupa Birliği'nin stratejik özerklik tartışmalarına yön veren bu çabaların kökleri, aslında 1950'lere kadar gidiyor.
AVRUPA SAVUNMA TOPLULUĞU: BAŞARISIZ BİR İLK ADIM
1950'lerin başında, Avrupa'nın kendi askeri gücünü oluşturma hayali ilk somut adımını attı. ABD'ye bağımlılığı azaltmak ve kıtanın güvenliğini güçlendirmek amacıyla Fransa, Almanya, İtalya ve Benelüks ülkeleri Avrupa Savunma Topluluğu (EDC) adı verilen bir plan geliştirdi. Bu girişim, Avrupa'nın birleşik bir askeri güç oluşturmasını öngörüyordu. Ancak 1954'te Fransa'nın ulusal egemenlik kaygıları nedeniyle projeyi reddetmesi, bu planı tarihe gömdü. Bu başarısızlık, Avrupa'nın kendi savunma kapasitesini oluşturma çabalarında önemli bir kırılma noktası oldu. Ancak Avrupa ülkeleri, NATO çerçevesinde ABD liderliğinde güvenliklerini garanti altına almaya devam etti.
DE GAULLE VE STRATEJİK ÖZERKLİK ARAYIŞI
Avrupa'nın ABD'den bağımsız bir savunma kapasitesi oluşturma çabasındaki en dikkat çekici adımlardan biri, Fransa'nın NATO'nun askeri kanadından çekilmesi oldu. 1966 yılında Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Fransa'nın ABD'ye aşırı bağımlı olduğunu savunarak NATO'nun entegre askeri komutanlığından ayrıldığını duyurdu. Fransa, kendi nükleer caydırıcılık gücünü oluşturmak için "Force de Frappe" adı verilen bağımsız bir nükleer strateji geliştirdi.
BATI ALMANYA'NIN SİLAHLANMASI VE NATO'NUN AVRUPA'DAKİ ROLÜ
Soğuk Savaş'ın başlangıcında Almanya, askeri kapasitesini yeniden inşa etmek konusunda hem iç hem de dış politik baskılarla karşı karşıya kaldı. ABD, Batı Almanya'nın NATO içinde güçlü bir orduya sahip olmasını desteklerken, Almanya içinde bu sürecin savaş sonrası barışçıl kimliğe zarar vereceği endişeleri mevcuttu.
1955'te Almanya, NATO'ya tam üye olarak kabul edildi ve askeri harcamalarını artırarak Avrupa'nın savunmasına katkı sağlamaya başladı. Ancak bu durum, Avrupa'nın ABD'den bağımsız bir savunma kurmasını sağlamaktan çok, kıtanın NATO'ya daha fazla entegre olmasına yol açtı.
SAVUNMA HARCAMALARININ ARTIRILMASI VE FİNANSMAN SORUNU
Günümüzde AB ülkeleri, GSYH ortalama %1,8'ini savunmaya ayırıyor. Bu oran, NATO'nun 2014 yılında belirlediği %2 hedefinin altında. Gerçek bir stratejik özerklik için bu oranın en az %3,5'e çıkarılması gerektiği tartışılıyor. Ancak, bu hedefe ulaşmak, mevcut ekonomik ve siyasi koşullar altında zorluklar barındırıyor.
Fransa, sosyal harcamalarını kısmak zorunda kalırken, Almanya iç siyasi anlaşmazlıklar nedeniyle savunma bütçesini artırmakta zorlanıyor. Bu durum, sıkı mali disiplin politikalarıyla savunma harcamalarının artırılmasının ne derece mümkün olduğunu sorgulatıyor. Fitch Ratings göre, artan savunma harcamalarının Avrupa'da daha yüksek mali açıklara ve finansman ihtiyaçlarına yol açacağını belirtiliyor.
AB Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, savunma yatırımlarının bütçe kurallarından muaf tutulmasını önererek, üye ülkelerin mali kuralların kısıtlaması olmaksızın savunma harcamalarını artırabilmelerini amaçlıyor.
Ayrıca, Avrupa Komisyonu, savunma harcamalarını finanse etmek için 150 milyar avroluk bir borçlanma planı önermiştir. Bu plan, hava savunması, füze sistemleri ve insansız hava araçları gibi öncelikli alanlara yatırım yapmayı hedeflemekte ve toplamda 800 milyar avroya kadar bir mobilizasyon öngörüyor.
AB'nin Ukrayna'ya desteği de önemli bir finansman gerektirmektedir. AB, Ukrayna'ya yıllık GSYH'sinin %0,3'ü kadar yardım yapmayı planlamaktadır ki bu, 2030'a kadar toplamda yaklaşık 890 milyar avroluk bir kaynak anlamına gelmektedir. Bu miktarın nasıl finanse edileceği, AB içinde devam eden bir tartışma konusu.