ÖNCE BİR NOT:
Bugün, Trump Kahire'de olacak ve 'ateş-kes'in 'kalıcı bir barış'a dönüşmesi için, resmî bir ziyaretin çok ötesinde, Müslüman ülkelerinin liderlerini, muhtemelen bir kez daha karşısına dizip, dilinden düşürmediği 'harika' sözünü tekrarlayarak bir 'harika' daha sergileyecek. Ancak unutmamak gerekir ki, her anlaşma, taraflardan birini maslahat ve hayatiyet gücüne ağır gelmeye başladığında, o anlaşma metinleri, yırtılıp atılmak içindir de.
Hele de Trump gibi gücetapar ve maslahatperest- pragmatist tiplerin sözlerini her an değiştirebilecekleri dünyaca malûm olduğundan, o gibilerin sözlerine sâdık olacaklarından fazla bir beklenti içinde olmamak gerekir.
Trump, her zaman yaptığı ve yapmayı sevdiği şekilde, bu Kahire buluşmasında da, 2-3'ü hariç, diğer Müslüman olan 20 kadar ülkenin en üst yöneticilerinin davetli olduğu törende, yine en üstün 'tek dünya lideri' havası vermeye çalışırken, müzakerelerin 'yuvarlak masa' geleneğine göre düzenlenmesine dikkat edilmelidir. Aksi takdirde Trump, Kahire'de yeni bir 'Firavunvarî Güç Gösterisi'ne çağrılan bölgedeki Müslüman liderlerini ve dolayısıyla toplumlarını yöneten bir Haçlı Kralı edâsı takınacaktır.
Bu durum gerçekleşirse, o zaman da, bütün devletlerin diplomatik ve uluslararası hukuk ölçülerine göre eşit oldukları iddiasının içi boş ve kof bir faraziyeden ibaret olduğu, yeniden sergilenmiş olur dünya kamuoyuna.
İnşaallah o tahkir edici duruma düşülmez.
***Bu temenni hatırlatmasından sonra geçelim asıl konumuza..
Bu günlerde dünya kamuoyunun dikkatini iki hanım çekti.
Birincisi, Trump'ın kendisine verilmesi çok arzu ettiği Nobel Barış Ödülü'nün verildiği Venezuallalı Ms. Mashado...
Bu açıdan Trump yine de, İsveç ve Norveç'teki Nobel Ödülü kriterlerini belirleyen komitelerin, bu tercihleriyle teselli bulmuştur. Çünkü bu ödülle taçlandırılan Mashado, Venezuella'da Trump'ın siyasetine karşı çıkan ve hattâ 'gerekirse Amerika ile savaşırız' diye meydan okuyan Maduro karşıtlığında şimdi daha güçlendiğini düşünmektedir.
Bu arada şunu da ekleyelim ki, Amerikan Müslümanlarının en büyük kuruluşu olan 'CAIR'in yaptığı açıklamaya göre, işbu hanım Mashado, şiddetli bir İslam karşıtı ve de Siyonist İsrail'in ve hele de Gazze'de işlenen o barbarlıkların destekçisi ve savunucusu imiş.
***Dikkat çekici ikinci hanım ise...
Bir hanım şarkıcı. İspanyolca şarkılar söylüyor. Ama, bizdeki hemcinslerinden nicelerinin şarkı söylerken, illâ da bedenlerini de 'orta malı' halinde teşhir etmek zorunda oldukları şeklindeki davranıştan uzak mı uzak.
Bir stadyum ya da büyük bir meydan olduğu tahmin edilebilecek bir mekânı gece karanlığında dolduran on binler karşısında vakûr ve kendini okuyacağı şarkının ruhî atmosferine hazırladığı ve hattâ bu şarkıyı okumayı samimiyetle benimsediği bakışlarından ve zaman zaman titreyen ses tonundan da anlaşılıyor.
O hanımın şarkısını dinlemek isteyenler için linkini buraya yazıyorum: http://youtu.be/xANHWhSfk?si=hgYlHisGfD3scRyk
Bu adresi buraya yazdıktan sonra, o karmaşık harf ve rakamlarda bir hata olmasın diye arama motoruna müracaat ettim.
Ama, o da ne?
Karşıma çıkan yazı, 'Bu video artık gösterilmemekte..' şeklinde!..
***İsrail isimli terör örgütünün vampirlikte sınır tanımayan başbakanı Netenyahu, daha 1-2 hafta önce, güç gösterisi yaparken dijital iletişim alanındaki üstünlüklerine de değinirken, 'Cep telefonunuz varsa, İsrail cebinizde demektir..' dememiş miydi?
Dünyadaki dijital iletişim imkânlarının büyük çapta Amerikan emperyalizminin elinde ve Amerikan medyasının sermaye kaynaklarının yüzde 60'ı da, Yahudi sermayedarlarına ait. Amerikan medyasında çalışanların yüzde 25'i de Yahudi. (Ki, ABD nüfusunun sadece yüzde 3 kadarı Yahudi iken, medya organlarda çalışanların yüzde 25'i Yahudi.)
Emperyal bir sistemin dünyadaki dijital iletişim ağlarında ne kadar etkili olduğu buradan da anlaşılabilir.
Çünkü, hangi sermayedâr kendi dünya görüşüne ve değerlerine aykırı şeylerin propagandasını yapar ve hangi medya çalışanı, bir haberi, bir fikri, kendi dünyasına zarar vereceğini bile bile dünyaya yayar?
***Netenyahu'nun, 'cep telefonu, yani İsrail cebinizde..' demesi vesileyle bir hatıramı da aktarmalıyım:
1990'larda cep telefonları dünya çapında süratle yaygınlık kazanırken.. Müslüman dünyasından inkılabçı bir âlim kişi, bir TV. ekranında , 'Biz cep telefonlarını ülkelerimize sokmamalıyız.. Çünkü, cep telefonu demek, yani, İsrail cebinizde demektir!' demişti de -bu satırların sahibi de dahil- nicelerimiz bu açıklamaya gülmüş ve kızmıştık. Yeniliklere baştan karşı çıkmak yerine, yeniliklerin kendi değerler dünyamız lehine kullanılıp kullanılamayacağı gibi mantıkî hesapların yapılması görüşünde birleşilmişti.
Ve aradan 35 -40 sene geçerken, aynı sözü Netenyahu'nun da bir tehdit olarak, bir vakıyet, bir realite olarak ifade etmesi ilginç.
Şimdi daha iyi anlaşılıyor ki, dijital iletişim cihazlarını kendileri yapamayan halklar ve ülkeler başkalarının elinde oyuncak olurlar.
Ki, bunu HAMAS liderlerinden (merhûm) İsmail Heniye'nin Tahran'da, cep telefonundan takip edilerek, gizli ikametinde drone saldırılarıyla şehit edilişi; keza, Lübnan Hizbullahı'nın lideri (merhum) Hasan Nasrullah'ın katledilişi ve 'cep telefonlarını bırakalım' denilince, eski çağrı cihazlarının Tayvan'dan satın alınması ve amma, bu cihazlardaki hassas düzenlemelerle yerleştirilen patlayıcıların, yüzlerce Hizbullah elemanını hayattan koparması...
***Bu tespitlerden sonra yazının baş kısmında sözünü ettiğim şarkıcı hanımın okuduğu kor parçası şarkıdan, bir şarkıdan değil, bir mâtem feryadından, mazlumiyet çığlığından birkaç cümle aktaralım.
'Camaradas / Yoldaşlar' diye başlıyor şarkı.. Ve on binlerden teşvik çığlıkları..
'Yoldaşlar!.
Dünya halkları...
Toprağın ağladığı...
Çocukların isimsiz gömüldüğü günlerde...
Sesimizi barikat gibi yükseltiyoruz.
Öfkeyle ve umutla...
(Ve arada, hafif bir müzik... Filistin bayrakları dalgalandırılmaya başlıyor)
Ağzımda barutun acı tadı...
Ve, sinemde hatıralar...
Geri dönmeyenlerin...
Göğe bakıp isim arayan anneler...
Biz hayaletiz.
Biz ekmeğiz.
İstediğimiz intikam değil,
Adalettir.
Saflarımızı çelikleştirecek olan nefret değildir.
Biz şarkılarız.
Nefret ekenler, yenilginin hasadını biçeceklerdir.
***Evet, bu hanımın İspanyolca okuduğu şarkı ve benzerlerinin dünyanın her yanında, insanların vicdanlarını uyandırdığını, harekete geçirdiğini, duygularını, seslerini mazlumlardan yana kullanan, hattâ konuşma gücünü yitirip birkaç damla gözyaşıyla, mazlumların yanında olanların dünya çapında uyandırdığı aksülamelin dünyanın her yanında etkisini gösterdiğini göz önünde bulundurarak, ülkemizde geniş kitlelere hitap eden söz ve saz ustalarının hünerlerini böyle bir sahada da sergilemelerini beklemez miydik?