Köşe Yazarları ve Köşe Yazıları

Vahdettin İNCE

Heyhat minna'z-Zille

Heyhat minna'z-Zille

07 Temmuz 2025 Pazartesi

Yaklaşık olarak üç sene hüküm sürdü. Birinci senede, Peygamberin (s.a.v) torunu Hz. Hüseyin'i hunharca şehit etti. Bugünlerde bu dehşet verici katliamın sene-i devriyesini anıyoruz Müslümanlar olarak. İkinci sene, Peygamberin şehrine (Medinetu'n Nebevî'ye) saldırdı ve şehri üç gün boyunca orduya mubah kıldı. Yani talanı, katliamı, tecavüzü serbest bıraktı. Bu esnada yaşanan tecavüzlerden doğan çocuklara "Evladu'l Harre" (Harre çocukları) adının verildiğini tarih kitapları yazar. Tecavüz edilenler arasında Ensar ve Muhacir (sahabe) kadınları da bulunuyordu. Üçüncü sene, Allah'ın evi Kabe'yi mancınıkla yıktı (bugünün deyimiyle topa tuttu), oraya sığınan Abdullah b. Zübeyr'i ele geçirmek bahanesiyle. Kısacası imanın merkezine (Kabe'ye), sünnetin kalesine (Medine'ye), Peygamberin emanetine (Hz.Hüseyin'e) karşı korkunç bir cinayet işleyerek Müslüman ümmetin onurunda onulmaz bir yara açtı. O gün bugündür belimizi doğrultamıyoruz. İkinci Emevî halifesi Yezid b. Muaviye'den bahsediyorum. Ümmetin yöneticiliğine, Peygamberin hilafet makamına kurulan Yezid.

Bütün bunları yapmak zorundaydı Yezid. Çünkü ümmetin önderliğini, Peygamberin halifeliğini deruhte etmesi için asgari niteliklerin hiçbirine sahip değildi, ayrıca tarih kitaplarında belirtildiği gibi Bedir'de öldürülen dayısının, dedesinin kinini güdüyordu. Bunun farkında olan Müslümanların bu haliyle onu, önceki halifeler gibi benimsemesi, itaat etmesi, peşinden gitmesi mümkün değildi. Bu korkunç eksikliğini ancak yukarıda işaret ettiğim bu korkunç zulümleri işleyerek bastırabilir, kendini ancak bu eşi benzeri görülmemiş katliamlarla ümmete kabul ettirebilirdi. Herhangi bir işin başına geçen her liyakatsız, kifayetsiz ve de kindar muhteris gibi. Böylece adını Nemrut, Firavun, Ebucehil gibi melun zalimlerin listesine yazdırdı. Dünya durdukça lanet peşini bırakmayacak.

Her zaman ve her yerde derin bir yetersizlikle malul şahsiyetler, devletler ancak etraflarına dehşet saçarak bu komplekslerini bastırabiliyor, kendilerini kabul ettirebiliyorlar nitekim. Yezid'in bu üç senelik fesadı, bugün yaşadığımız nice fesadın modeli işlevini gördü. Hz. Hüseyin ona karşı kıyam ederken, gücünün yetersiz olduğunu biliyordu. Buna rağmen harekete geçti. Çünkü bu kifayetsiz kindarın hakimiyetinin sonu gelmez bir ifsada yol açacağının farkındaydı. O yüzden "ben ceddimin dinini kurtarmak için başkaldırıyorum" demişti.

Bugün İsrail'in, Filistin'de işlediği cinayetlerin, arkasına gelmiş geçmiş en pervasız, en ahlaksız emperyalistleri alarak etrafındaki devletlere karşı gerçekleştirdiği saldırıların tek nedeni de derinlerde hissettiği beka sorunudur. Yoksa Yahudilerin geçmişte yaşadıkları zulümlerde Filistinlilerin, Gazzelilerin, özelde Arapların, genelde Müslümanların en ufak bir dahli yoktur. Sorun İsrail'in bölgeye, coğrafyaya, bölgenin kültürüne, tarihine ait olmamasıdır. Mideye yabancı bir madde girmiş gibi bölge tarafından istifra edilir gibi dışlanmasıdır. Bu da onu derin bir varoluş endişesine sevk ediyor. Neticede bölgenin, Arapların, Müslümanların zayıflığından, dünya milletlerinin yanlış yönlendirilmiş olmasından istifade ederek, her türlü savunma araçlarından yoksun bırakılmış bir halka karşı, Yezid'in yaptığı gibi tarihin tanık olduğu cinayetlerin en korkunçlarından birini işliyor ve tıpkı Yezid gibi adını Nemrutların, Firavunların lanet listesine yazdırıyor. Çünkü tarihi zehirleyen, insanlığı ifsat eden bir fesat yumağıdır İsrail denen devlet.

Kuşkusuz Hamas, bu tepeden tırnağa silahlandırılmış, korkunç cinayetler işlemesi için teşvik edilmiş, işlediği her dehşet verici katliamdan sonra arkası sıvazlanmış bu fesat rejimiyle baş edecek gücünün olmadığını biliyordu. Buna rağmen Hz. Hüseyin gibi devletleşmiş bu Yezid'in karşısına çıktılar. Bu sayede özgür ruhlu insanların en umutsuz anlarda dahi boyun eğemediklerini dünya aleme gösterdiler. Hüseyin gibi "Heyhat minnaz-zille" (Biz nere onursuzca boyun eğmek nere) dediler.

Suriye'nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık'tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii'nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.

Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.