Aması şu... unutmayacağız. Hafıza yaşatır çünkü. İntikam mı? Devlet olmak, hukuk tesis etmektir. "Zatına değil fiiline bak" hükmüne dayanan hukukun tüm ilkelerine uyarak, gerçekleri konuşmasını becereceğiz. Hani şu, anakronizme dayalı ideolojik saplantıları değil de sadece gerçekleri konuşacağız. Söz gelimi, tarihi eğip bükerek Türkler'in bu coğrafyadaki konumunun sonralık bağlamına oturtulması... İç tahkimat için artık bunu da "din ü devlet, mülk ü millet" başlığı altında bütün bağlamlarıyla daha net konuşmalıyız, değil mi?
Dün Irak'ın Süleymaniye kentinde sembolik de olsa terör örgütü, "gözetim altında" silahları ateşe attı. Bu, Terörsüz Türkiye için önemli bir adım elbette. Silahların tamamen bırakılması için üç ila beş aylık bir süre öngörülüyor. Daha uzarsa provokasyonlar baş gösterir, onun için bu konuda kararlı olmak zorundayız.
Mesele sadece silahların bırakılması mı? Değil elbette. Yarım asırlık bir şebekeden, terörle şekillenmiş ruhlardan bahsediyoruz. Duvarları defolu ideolojiyle örülen hapishanenin içinde gerçeklikle temasını kaybetmiş onca insan, onca zihin. Yine bu zihin yapısıyla şekillenen geç dönem uluslaşma çabası... Terörist başının "ulus projesi çöktü" dediği açıklaması bile bu bölünmüş benliğin arasından sızan cümlelerle dolu. Böyle bir zeminde süreci yürütmek gerçekten büyük bir marifet gerektiriyor.
Terörsüz Türkiye'yi "etnikçi çözüme" evirmek isteyen sol liberal kalıntısı zihinler de başka bir sorun. Belirlenimci, daraltılmış kimlik tasarımının gölgesinde yıllarca "Türk karşıtlığına dayalı Kürt etnisitesi" tanımı yapıldı ve bu, korkunç bir yabancılaşma demekti. Ben hâlâ bu meselenin öneminin anlaşılamadığını düşünüyorum. Köşemde birkaç kez yazdım... Bunun en önemli sebebi, emperyalist bir aparat olan sol liberallerin toksik fikirlerinin bütün kesimlere sızması. Birbirine geçişi olmayan "Türk-Kürt dikotomisi"ne dayalı etnikçi tasarım, maalesef farkında olmadan dillere yerleşti. Onun için bugünkü terörü bitirme stratejisinin "Kürt sorunu değil terör sorunu" vurgusuyla şekillendirilmesi, işte bu yabancılaşmayı da ortadan kaldıracaktır.
Ekim 2024'ten bu yana yürütülen sürecin siyasi irade boyutu tamam... Terörü yerle bir eden askeri boyutu da tamam. Yani devlet, çok güçlü bir inisiyatif aldı ve süreç şimdiye kadar sağlıklı bir şekilde işledi. Ya aydınlar nazarında yaşanan ve neresinden bakarsanız bakın tarihsiz cümlelerle yürütülen kör döğüşü ne yapacağız? Ya gerçeklikleri göz ardı eden iyimserlik ya da ideolojik bağnazlığa dayalı kirli sloganlar! Başka bir yabancılaşma, başka bir şiddet kaynağı da bu işte. Sol liberallerin zehirli dili buralarda da kendini gösteriyor.
Bir kez daha şunun altını çizelim: Etnikçi yaklaşımlar, yeni bölünmelerin kapısını aralar. Sözde kimlik tasarımına dayalı dili bir kenara bırakmak zorundayız. Eğer bunu beceremezsek, Batılı istihbaratların perdesi olan sözüm ona düşünce kuruluşlarının ürettikleri stratejilere, dahası emperyalizme mesafe koyamayız. Bu da konjonktürel ve tarihî kesişmelerle yakaladığımız fırsatı kaybettirmekle kalmaz, bizi daha büyük sorunlarla karşı karşıya bırakır ve dediğim gibi daha büyük bölünmelere sebep olur.
Hasılı terörsüz bir Türkiye, etnikçi tuzaklardan, ideolojik körlüklerden ve emperyalist senaryolardan arınmış bir anlayışla inşa edilebilir. Çare, "din ü devlet, mülk ü millet" anlayışıyla, bu coğrafyanın kadim birliğini yeniden tahkim etmektir. Şimdi, bu ağır yükü omuzlayarak, kararlılıkla, sağduyuyla ve tarih bilinciyle yol alma zamanıdır.