Bir mevzu üzerine düşünürken bir anda aklıma "Eyyamcı" kelimesi takıldı. "Şimdi nereden aklıma eyyamcı kelimesi geldi" derken art arda yeni kelimeler sökün etti. Ben de alt alta eyyamcı kelimesinin tedai ettirdiği kelimeleri ve manalarını sizlerle paylaşmak istedim. Kelimelerin manalarını ve misalleri Kubbealtı Lügat'tan iktibas ettim. Harf sırasına uyulmamıştır zuhur ettiği şekliyle sıralanmıştır!
Eyyamcı: 1. Gününü gün etmekten başka bir şey düşünmeyen kimse.
2. sıf. Günün gerektirdiği gibi hareket eden, günün şartlarına hemen uyan, dalkavuk, dönek.
İğdiş: sıf. (Eski Türk. igdiş "hizmetçi, besleme; ehlî hayvan" < igiḏ-mek "eğitmek, yetiştirmek")[Kelimenin aşağıdaki anlamları sonradan ortaya çıkmıştır]
1. Erkeklik bezleri çıkarılmış veya burulmuş, enenmiş, kısırlaştırılmış (hayvan): "İğdiş at."
2. teşmil. Kısır: Hele bahs-i siyâsette senin yoktur nazîrin hiç / O vâdî içre etmişsin bütün dünyâyı sen iğdiş (Fâzıl A. Aykaç). Bu kuyruklu yalanı çarnâçar bize bile kabul ve sevgili haşhaşı önce yasak, sonra iğdiş ettirdiler (Ahmet Kabaklı).
Sünepe: sıf. ve i. (Fars. sunbe "aldanmış, iğfal edilmiş"ten[?]) Kılıksız, uyuşuk, pısırık, miskin (kimse): Sünepe bir kâtipten en vakur ve mutaazzım vezirlere kadar herkeste mûtattan fazla bir heyecan başlar (Hâlit Z. Uşaklıgil). Kılığı kıyâfeti nasıl / Şık mı sünepe mi? (Orhan V. Kanık – Ö.T.S.). Karşıdan sivil elbiseler içinde sünepe, silik, şehirden ürkmüş bir adam kendisine doğru acemi adımlarla yaklaşıyor (Refik H. Karay).
Hokkabaz: 1. El çabukluğu ile hünerler gösteren kimse: At cambazları, sirkler, pandomim, hokkabaz trupları da şehre o mevsimde akın ederlerdi (Sâmiha Ayverdi). Haa, öyle eğri büğrü, çengelli kıskaçlı, ağzı burunlu, gözlü kaşlı, boru veya zil şekilli, hokkabaz âletlerine benziyen çiçekleri de sevmez Refik Halid (Beşir Ayvazoğlu).
2. mec. Hîlekâr, yalan dolanla iş gören kimse.
3. teşmil. Karşısındakini güldüren, acâyip tavırlı komik kimse.
Şarlatan: 1. Olduğundan fazla görünerek ve övünerek karşısındakini etki altında bırakan ve bundan yararlanan (kimse): Senin bir şarlatan, benim de tahmînimden fazla sabırlı olduğumu anladım (Burhan Felek).
2. i. Doktorluk ehliyeti olmadığı halde doktorluk yapan kimse[Eskimiştir]: Şarlatanın biri bakmakta olduğu hastaya bir mukayyi reçete yazar ve madde-i müstefrağayı bir gün sonra gelip göreceğini söyler (Fâik Reşat).
● Şarlatanca zf. Şarlatan olan kimseye yakışır tarzda.
Soytarı: 1. Taklitler, tuhaflıklar, gülünç söz ve hareketlerle halkı güldürüp eğlendiren kimse, maskara.
2. Menfaati uğruna şeref ve îtibârını düşünmeden kendini gülünç duruma düşürecek şekilde yaltaklanan kimse, şaklaban, dalkavuk.
3. Tuhaflıkları ve esprileriyle pâdişahları, kralları vb. eğlendiren kimse: Orada, kıralın soytarısı Yorik'in kafatasını eline alan prensin sözlerini bir mûsikî parçası gibi içimden mırıldandım (Peyâmi Safâ).
Nâmert: (Fars. olumsuzluk bildiren nā- ve merd ile nā-merd) Sözünün eri olmayan, insanlıktan mahrum, güvenilmeyen, korkak, alçak (kimse): Nâmerde yâr olma, nâmert olursun (Âşık Ömer). Nâmerd olayım çarha eğer minnet edersem (Ziyâ Paşa'dan). Ben, kocama ahd ü peymânımı bozan nâmert kadınlardan değilim (Ahmed Vefik Paşa).
Dalkavuk: 1. Yarar sağlamak için kendisinden üstün ve varlıklı olanlara aşırı saygı göstererek gözlerine girmeye çalışan kimse, yaltakçı, yağcı, mutabasbıs: Ahlâksız müdâhinler, nâmussuz maskaralar, haysiyetsiz dalkavuklar (Ömer Seyfeddin). Son derece aç gözlü ve dalkavuktur (Reşat N. Güntekin).
2. i. Tanzîmattan önce işi kibarları ve zenginleri ücret karşılığında eğlendirmek olan ve bu maksatla kurulan esnaf loncasına mensup bulunan kimse: Geniş selâmlığında dostları, misâfirleri, ziyâretçileri, dalkavukları, ricâcıları arasında çubuk ve kahvelerini içerdi (Ahmet H. Tanpınar). Toplum içinde derhal seçilmeleri için de dalkavuk olmaları, yâni kavuklarına hiçbir şey sarmamaları emrolundu, bu sûretle kendileri de alâmet-i fârikaları olan serpuşlarına nispetle dalkavuk adını aldılar (Reşat E. Koçu).
Lügatımız sonsuz bir umman, arada bu ummana dalıp inciler çıkarmak çok zevkli oluyor. Tadı damağımda kaldı ama maalesef yerim kalmadığından bu kadarla iktifâ ediyorum.