NATO'nun 2010 Norveç zirvesinden sonra köprünün altından çok sular aktı. O gün zirvede belirlenen Stratejik Konseptin 33'üncü maddesinde, "ortak bir barış, istikrar ve güvenlik alanının yaratılmasına katkıda bulunduğu için NATO-Rusya işbirliğinin stratejik öneme sahip olduğu" ifadesi yer almıştı. 2010'a giderken dünya başka bir dünyaydı ve bu süreçte AB liderlerinin katkısı vardı.
Şimdi Madrid'de gerçekleşen NATO Zirvesi yeni bir dönemi başlatıyor.
2020 toplantısında Rusya tehdit, Çin ise riskli ülke olarak tanımlanmıştı.
Yeni stratejik konsept belgesinde Rusya'nın "zorlama, yıkma, saldırganlık ve ilhak yoluyla etki alanları yaratma ve doğrudan kontrol kurma" arayışında olduğu belirtildi.
Çin ise "gücünü artırmak için çok çeşitli siyasi, ekonomik ve askeri araçlar kullanmakla" suçlandı.
Pasifik'teki rekabetin provası Ukrayna hattında devam ediyor.
3. Dünya savaşı fiilen başlamıştı NATO şimdi her boyutta hazır olduğunu dile getirmiş oldu.
Türkiye'nin icazetiyle sisteme dahil olacak İsveç ve Finlandiya üzerinden Rusya'nın Baltık Denizinde sıkıştırılması sağlanacak ayrıca Arktik bölgesindeki enerji havzaları da bu çekişmenin bir başka boyutu.
NATO toplantısında Batı İttifakı 30+2 üyelik bir devasa gücü konsolide etti. AB'nin Rusya'ya bakışında keskin bir dönüş yaşandı.
Madrid'de dile getirilen bir diğer başlık ise para meselesi. Üye ülkelerin bütçelerinden %2'lik taban payı NATO'ya harcamaları için ödemeleri de sağlanacak.
BM Güvenlik Konseyi'nin 3 üyesi ABD, İngiltere, Fransa koydukları paradan epeyce fazlasını silah ve güvenlik teknolojilerinden elde eden ülkeler.
Türkiye Madrid'den kazançlı çıktı. Dışişleri ve savunma bakanlarının mayıs ve haziran aylarındaki toplantılarda Erdoğan'ın kırmızı çizgilerini iyi anlattıkları ortaya çıktı.
İsveç ve Finlandiya'nın terör örgütleriyle ilgili taahhütleri diğer üye ülkeleri de bağlayacağını söyleyebiliriz. Bu imzalar atıldıktan sonra gözümüzü kapatıp uyumayacağız elbette. Uluslararası rekabette adı geçen terör örgütlerine diğer ülkeler yine de dolaylı destekler verilebilir. Bu süreçlerde güvenlik bürokrasisi iyi çalışacak ve mücadele yine sürdürülecektir.
Türkiye NATO içerisinde ama tarihsel derinliği itibariyle farklı bir ülke. AB ülkeleri ABD'ye boyun eğerken Türkiye ulusal çıkarlarında diretebiliyor. Masada eşit söz hakkının olması için gerekirse soğuk rüzgarlara direnebiliyor. Bu irade Türkiye'yi önemli kılıyor.
Almanya'nın yıllarca emek verdiği Kuzey Akım2 hattı İngiltere ve ABD baskısıyla çürümeye terkedildi. Almanya'da fonlanan siyasetçiler ve aydınlar boru hattı çevreye zarar veriyor diye kampanyalar yapmışlardı. Merkel dönemindeki enerji hamleleri çöpe atıldı ve yeni iktidar şimdi askeri harcamalarda ön saflara geçti.
Türkiye, Rusya'dan S400 alabilen ve Rusya'ya nükleer santral yaptırabilen bir ülke. İşte tam bağımsız ülke olmanın kazanımları bunlar. Aynı dönemde Ukrayna'ya Bayraktar Siha'ları satabilmek de tam bağımsızlığın göstergesi.
Bundan sonra bölgesel işbirliği örgütleri, bölgesel paktlar kurarak dünya dengesinde yer almak şart. Körfez'de Güney Kafkasya'da, Balkanlar'da tarihsel tecrübeyle kurulacak denge unsurlarına ihtiyaç var.
Türkiye derin köklerinden gelen hafızasıyla Avrasya, Orta Doğu, Afrika hattında koşan, başını Avrupa içlerine uzatan üretken, dinamik bir kısrak gibi olmak zorunda.
Gelecek 20 yıl dünyada savaşı farklı boyutlarda göreceğiz. Siber savaş, uzay savaşı, finans savaşları, enerji savaşları, nadir element havzaları, deniz kaynakları, kutuplarda savaş ifadelerini çok duyacağız.
Bu topraklarda bin yıl daha var olmak için birbirimizi anlamaya ve zor zamanlara hazırlanmaya mecburuz. Bize izletilen perdenin arkasında neler döndüğünü anlamak zorundayız.