Köşe Yazarları ve Köşe Yazıları

Hasan Hüseyin ÖZ

Suriye ve İsrail'in kaos stratejisi

Suriye ve İsrail'in kaos stratejisi

18 Temmuz 2025 Cuma

Siyonizm üzerinden anlatılanları bir kenara bırakın. Hayır hayır, yeni bir şey söylemeyeceğim. Bilakis yaşananları, özellikle Suriye'de yoğunlaşan güç mücadelesini yazacağım.

Bir kere, hep söylediğim gibi, en son olayı bağlamından koparıp mutlak karine belleyenlerin yine yanıldıklarının altını çizmiş olayım. Siyonizm ve finans kapital arasındaki bağdan yola çıkıp ABD-İsrail hattını mutlaklaştıran, dolayısıyla bütün okumalarını bu ilişkinin şekillendirdiğini vehmettiği güç üzerinden yapanlar yine yanıldılar. Kaldı ki, bugün ABD-İsrail hattında işler karışık. Epstein davası, neden bu kadar şişiriliyor zannediyorsunuz.

Biz "Suriye'de bir devrim oldu" derken, hemen "ABD'siz bu olmaz, Colani İsrail'in adamı, süreç İsrail'in önünü açtı" diyerek üst perdeden konuşanların, "Dürziler ve sonrası, becerebilirlerse PYD üzerinden İsrail'in geliştirdiği strateji hakkında ne diyecekler" merak konusu. Ama ar bir perdedir, o da bunlarda yok.

Suveyde olaylarının ilk gününde hemen koro halinde aynı nakaratı tekrar etti bu güruh. Hatta öyle ki, sosyal medya mesajlarının ya da siyasi beyanatlarının alt metinlerinde İsrail'in zafer kazanacağına ilişkin izler oluşturdular.

Aslında bu, yüz yüz elli yıllık hikayenin bir tekrarı. Emperyalizmin şekillendirdiği güç dengesi içinde kendilerine avantaj sağlamaya çalışan ve asırlardır bir arada yaşadığı komşularına karşı harekete geçen kabileler, etnik yapılar, mezhepler, inanç grupları korkunç bir anafor oluşturuyor.

Hani hep diyorum ya... Bizim en büyük gücümüz, tevhid inancından mütevellit gerçeklik ve hakikati kavrama çabamız. Kızmaca, darılmaca yok; "antropolojik kavramdır- ara halkların en büyük özelliği, güç dengeleri içinde kendilerine yer aramalarıdır. Aynı şey, milli muhayyileye ulaşamamış, etnikçi, kabileci bir inanç düzleminde kalan dogmatikleşmiş mezhepler için de geçerli. Hep bir ilk fırsatı kollarlar bu yapılar. Yakaladıklarında da çok kıyıcı olurlar. Toptancı değilim; kültürel etkileşim, sağduyu oluşturarak elbette diyaloğun devamını sağlar. Üstelik bu fıtridir. Ama...

Aması şu: Günün sonunda "beka perdeli çıkar, iktidar mücadelesi" temel konudur ve öyle zamanlar vardır ki, özellikle yaklaşan güce yaslanma kolaycılığı baş gösterir, hatta baştan çıkarıcı bir iğvaya dönüşür söz konusu yapılarda. Batı ve onun lejyonerleri bunu çok iyi bilir. Antropoloji, etnoloji boşuna çıkmadı bu topraklarda, değil mi? Bu iki stratejik disiplin sayesinde sömürgecilik ve emperyalizm, açık söyleyeyim, "ayrımcılığa/ bölücülüğe" dayalı güçlü tasarımlar gerçekleştirdi, özellikle bizim tarihi coğrafyamızda.

Bugün İsrail aynısını yapıyor. Bölgede kendisini ayakta tutan fesat/kaos stratejisinin devamı için bu şart. Kaldı ki, inanç boyutuyla da bakınca, fesat onun en büyük özelliği. Hele hele getto bir ideoloji olan Siyonizm, bu kirli stratejiyi daha bir ustalıkla uyguluyor. Dolayısıyla Şeyh Hikmet el Hicri gibilerini bulmaları pek de zor olmuyor.

Ne var ki, tarih bize başka bir şey söylüyor. Ne İsrail ne de onunla işbirliği yapan el Hicri gibileri coğrafyada varlıklarını sürdürebilirler. Zira tarihle, gelenekle yoğrulmuş coğrafya yabancıyı ve işbirlikçisini öyle ya da böyle kusar. Batı'nın düşüşünün yaşandığı bir dünyada belli ki bu uzun zaman almayacak.

Suriye'nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık'tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii'nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.

Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.