Köşe Yazarları ve Köşe Yazıları

Selahaddin E. ÇAKIRGİL

‘Tahammül mülkünü yıkıyorsun..' be ‘Ö.Ö' Efendi..

‘Tahammül mülkünü yıkıyorsun..' be ‘Ö.Ö' Efendi..

06 Temmuz 2025 Pazar

'Moğol İstilası', Müslüman dünyasının 800 yıl öncelerde yaşadığı en büyük felaketlerden birisidir.

Moğol hükümdarları içinde de özellikle Hulâgu Han'ın yaptığı zulümlerin emsalinin, benzerinin olmadığı meşhurdur ve bunun içindir ki, onun zulmünü hatırlatan başka zulüm örnekleriyle karşılaşıldığında, 'Tahammül mülkünü yıktın, Hulâgu Han mısın bre zâlim!.' sözü asırlardır dilimize pelesenk olmuştur. ('Bre zâlim!...' yerine, 'Bre 'k...r!' şeklindeki söyleyiş de vardır ve hattâ o, daha da yaygındır ama, biz yine de daha mülâyim olanını tercih edelim.)

'Ö.Ö' Efendi'nin, iç siyasetteki rakip ve hattâ hasımlarına hele bir de dış dünyadan yardım dilenen ve içerdeki tartışmayı dışarıdakilere aktarıp, onları ülkenin iç siyaset ve diğer işlerine müdahale etme çabaları karşısındaki sergilenen 'çukur seviyesizlik' karşısında ona, biraz basiret ve feraset dilemekten kendimi alamıyorum.

Ö:Ö.'nün, İngiliz Başbakanı'ndan ve o başbakanın mensup olduğu İşçi Partisi'nden dilendiği sözleri bir hatırlayalım.. 'N'olur, bize sahip çıkın.. Bakınız İBB Başkanı tutuklanıyor, sesiniz çıkmıyor. Bu nasıl müttefiklik? Kırıldık, yalnızlık duygusuna kapıldık.'

Evet, bu sözler utanç belgesidir.

*

Halbuki, sözünü ettiğiniz kişi hakkında ileri sürülen 'yolsuzluk iddiaları' çerçevesinde bir 'kanunî soruşturma' başlatılmıştır ve mahkeme hükmü kesinleşmedikçe, kimse kanunen geçerli olacak şekilde, suçlu veya suçsuz diyemez, demiyor da. Asıl sözü mahkeme söyler ve kararını verdikten ve hüküm kesinleştikten sonra herkes de konuşabilir.

Tayyip Erdoğan da yargılandı bu ülkede, 'Minareler süngü, kubbeler miğfer.. Camiler siper, müminler asker..' şeklindeki 1920'lerde yazılmış bir şiiri okudu diye mahkum oldu. Başkanlıktan alındı, hapse atıldı. Sesiniz çıkmamıştı o zaman.

Erdoğan, o zaman, Avrupalılardan yardım talep etti mi?

Ve etseydi, sadece muhalifleri değil, taraftarları olanlar da ona karşı çıkarlardı.

Bir de şimdi, kendi yaptığınızı gözden geçiriniz, 'Ö.Ö' Efendi.

*

Dahası, İngiltere'den yardım istemekle de yetinmedin Ö.Ö Efendi. İstedin ki, bütün Avrupa'nın ve diğer emperial odakların adamınızı kurtarması için son olarak Alman Sosyal Demokrat Partisi (SPD)'nin kongresine de koştun ve adamınızın adının yazılı olduğu flamalar karşısında fikrî-ideolojik yandaşlarına nutuk irat ettin. Amma bu kez, alman karşısında yaptığınız konuşmada çıtayı biraz daha yükselterek.

Çünkü önce, adamınızı sahiplenilmedikleri için İngiliz hükûmetine kırgınlık, yalnızlık duygusu yaşadığını söylemişken; şimdi, Almanya'daki konuşmanda, 'tek başına bir kurtuluş umutlarının olmadığı'nı da dile getirdin ve 'Ya hep beraber ya da, hiç birimiz!..' diye, bir büyük tehlikeye işaret ettin, alenen..

*

Anlaşılıyor ki, 'Ö.Ö' Efendi, çok umutsuzsun yargıdan. Çünkü, adamınızın karar mekanizmasında en yakın ve yetkili çalışma arkadaşları olanlardan 50'ye yakın kişi 'itirafçı' oldular.

Ö.Ö efendi, bu insanlar içinde oldukları yolsuzluğun ortaya çıkması için ve suç örgütünün kanunen çökertilmesine yardımcı olacak şekilde itiraf yapıyorlar ve mahkeme, bu itiraflardaki delillerin doğruluğuna kaani olunca, o itirafçıların yargılamalarının tutuksuz olarak yapılmasına karar veriyor.

Ama bu tavrınla asıl büyük 'itirafçı' sensin Ö.Ö Efendi.. Çünkü bu kadar yakın adamlarınız milyonlarca dolarlık yolsuzlukları itiraf ediyorlar. Sen yine de konuyu çarpıtmak için çırpınıyorsun ve evet asıl itirafçı sensin!.

Alman SPD'de yaptığın konuşmada, 'Amacımız Türkiye'nin demokratik insan haklarının ve hukukun üstünlüğüne dayanan, istikrarlı kalkınmış ve gelirin âdil dağıtıldığı bir ülke olmasıdır' demişsin. Mahkemelerin istediğin gibi karar vermesiyle mi, sağlıyacaksın bu hedefi.

*

Ama, Ö.Ö Efendi, dahasını da söyleyeyim sana. Bırakalım Erdoğan'ı; kim olursa olsun, bir kimse muhalifine-rakibine veya hasmına hitap ederken 'şerefin, namusun varsa.. ' diye başlayan sözler ederse, ya, bu şeref ve namus terimlerinin Türkiye halkının günlük konuşması içindeki mânasını ya hiç bilmiyor ya da biliyorsa.. Bu gibi sözleri söyleyenlere o sözleri yalatırlar.

Ö.Ö Efendi, filanca ülkede yapılan kanlı ve alçakça darbenin geleceğinden söz ederek Erdoğan'ın korkutmaya çalışmışsın; ama, darbe ihbar, ihtar ve teşebbüslerine teslim olmayan ve milletin kendisine emanet edilen iradesini korumak uğrunda ölümü göze alan Erdoğan'ı 15 Temmuz'da görmemişsin galiba.

*

Ö.Ö Efendi, ne konuştuğunu bilen bir kimse, hele de bir kamu hizmeti gören kimse, 'halkı meydanlara çağırım ve bunun zamanını ben karar veririm..' diye efelik yaparsa, bu konuşma tarzına cevaben, nasıl, nerede ve ne zaman karşılık vereceklerini de ancak kendilerinin belirleyeceklerine karar verenler çıkabilir.

Ö.Ö Efendi, sadece dün Antalya Belediye Başkanı'nın verdiği ve medyaya yansıyan ifadelerine bir bak ve öyle konuş.

*

Ö.Ö Efendi, tarihi çarpıtmak da değil, tersinden okumak cüretkârlığına diyecek söz bulamıyorum. Meğer, halkımız, 27 yıllık tek parti diktatörlüğü dönemi sâyesinde seçim sandıklarının başına gelebilmiş.

Bindirilmiş kıt'alarıyla güç gösterisi yaparak, milletin sabrıyla bu kadar oynama.

Evet, sabır ve tahammül büyük bir mülktür. Sen ise, Ö.Ö Efendi, tahammül mülkünü yıkmaktasın. Hulâgu'ların unutulmaması için, yeni Hulâgu özentisi içinde olacaksan, kendi tercihindir. Ama, milletin geleceğinde sorumluluk taşımak iddiası taşıyorsan; gittiğin yol, yol değil ve 'çıkmaz sokak'tır..

Benden hatırlatması.

*

Suriye'nin, Nusayrî diktatörlüğünden kurtulduğu 8 Aralık'tan hemen sonra, MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, Şam Fatihi Ahmed Eş-Şara ile birlikte Emevî Camii'nde kıldığı namaz, bütün dünyanın dikkatini çekmişti.

Çünkü burası, herhangi bir cami değildir.